Examples of using "生きている" in a sentence and their turkish translations:
Her ikisi de hayattalar.
O hâlâ hayatta.
Balık hâlâ canlı mı?
Eğer hayattaysanız
Böcek hâlâ canlı.
Yaşadığım kadar çalışacağım.
Neden hâlâ hayattayım.
Biz atom çağında yaşıyoruz.
İnekler otla yaşar.
Söz hâlâ geçerli.
Onlar onun hâlâ hayatta olduğunu söylüyorlar.
Kısacası, Sherlock yaşıyor.
Tom bir hayal dünyasında yaşıyor.
O, bir fantezi dünyasında yaşıyor.
Yaşadığım sürece size yardımcı olacağım.
Hayvanın diri diri boynuzunu sökmek,
Biz onu canlı bulduk.
Nükleer güç çağında yaşıyoruz.
Bir kez canlı bir balina gördüm.
Bu kitabın telif hakkı hâlâ saklıdır.
Yaşayan bir köpek, ölü bir aslandan daha iyidir.
Biz uygar bir toplumda yaşıyoruz.
Aslanlar diğer hayvanları yiyerek yaşarlar.
O, zevkten başka hiçbir şey için yaşamaz.
Onun zavallı köpeği hâlâ hayatta.
Onun hayatta olduğunu duyduğumda rahatladım.
Anne ve babamın ikisi de hayatta değil.
Onun yaşlı kedisi hâlâ hayatta.
Yaşaması konusunda hiçbir umut yok.
- Yılan diri mi yoksa ölü mü?
- Yılan sağ mı yoksa ölü mü?
- Yılan yaşıyor mu yoksa öldü mü?
Bakım hayatta olmak anlamına gelir.
Erkek kardeşlerin her ikisi de hâlâ hayatta.
Canlı bir balinayı asla görmedim.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında yaşıyoruz.
Rapora göre, o yaşıyor.
Onun dün yakaladığı balık hâlâ canlı.
Ben canlı hissediyorum.
O benim yaşayan tek akrabamdır.
Yaşadığım sürece sana destek olacağım.
Yaşadığım sürece onu asla unutmayacağım.
Yaşadığımız kadar çalışmalıyız.
Onun hayatta olduğu kesin.
Onun hâlâ hayatta olduğundan emin olmak için kontrol ettim.
Fare canlı mı yoksa ölü mü?
Geçen hafta yakaladığım yılan balığı hâlâ canlı.
Çoğu insan mutluluğun peşinde yaşıyor.
- Hayat varken umut var.
- Çıkmadık candan ümit kesilmez.
Oğlunun hâlâ hayatta olduğuna inanıyor.
Hayatta olduklarına dair biraz ümit var.
Babamın hâlâ sağ olduğunu düşünmeden edemiyorum.
- Oğlumun hâlâ hayatta olduğunu düşünmek elimde değil.
- Oğlumun hâlâ hayatta olduğunu düşünmeden edemiyorum.
- Yaşadığım sürece hiçbir şey istemeyeceksin.
- Ben yaşadığım sürece hiçbir şeyin eksikliğini hissetmeyeceksin.
İkizlerden biri hayatta, ancak diğer ölü.
Onun yaşadığını doğrulamak olanaksızdır.
- Yaşadığım sürece onu bir daha görmeyeceğim.
- Yaşadığım sürece onu tekrar hiç görmeyeceğim.
- Hayatım boyunca onunla bir daha görüşmeyeceğim.
Onun ölü mü yoksa hayatta mı olduğunu bilmiyorum.
Yaşadığım sürece, bir şey istemeyeceksin.
Hayatta olmamı size borçluyum.
Yaşadığım sürece nezaketini asla unutmayacağım.
Onlar onun ölü mü yoksa diri mi olup olmadığını söyleyemedi.
Yaşadığı sürece onun iyilikseverliğini unutmadı.
Yaşadığımız sürece çalışmaya devam etmeliyiz.
Canlı bir kaplanı nereden satın alabilirim.
Utanç içinde yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim.
Balık dükkanında canlı balık satıyorlar.
Bu balık hâlâ canlı mı?
Yaşadığım sürece, hiçbir şey için istemeyeceksin.
İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.
Sadece nefes yaşam anlamına gelmez.
Ben sağken hiçbir şeye muhtaç olmayacaksın.
İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.
Yaşıyor olma ihtimali yok denecek kadar az.
Ben yaşadığım sürece, nezaketini asla unutmayacağım.
Kazadan kısa bir süre sonra orada canlı bir hayvan buldular.
Uyanık olmak hayatta olmaktır.
Biz atom çağında yaşıyoruz.
Benim hayatımda Mars'a bir yolculuk mümkün olabilir.
başkalarının işine burnunu sokan biri gibi hissediyorum.
Yaşadığım sürece komünizme asla ulaşılmayacak.
Araba çarptığında o, emniyet kemerini takıyor olsaydı hala hayatta olurdu.
Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.
O, o zaman o uçuşu yapmamış olsaydı, şimdi hayatta olurdu.
Fare ölü mü yoksa canlı mı?
İnsan yaşamak için yer, yemek için yaşamaz.
Gölette birçok canlı balık gördük.