Translation of "‫إذ" in Turkish

0.005 sec.

Examples of using "‫إذ" in a sentence and their turkish translations:

إذ كنّ المعالجات المجتمعيات

Bitkilerde ve ilahi irfanda uzmanlaşmış

إذ يعود لبدايات الطب الحديث.

Modern tıbbın başlangıcına dayanıyor.

‫كانت هناك لحظة حاسمة إذ...‬

korkusunun muazzam bir şekilde azaldığı

‫وحينها تريد لوم نفسك، إذ...‬

İnsanın kendini dövesi geliyor yani...

‫إذ تنزل في تلك المياه...‬

O suya girmek...

إذ نظر إلى الشخصية المحورية وقال:

Merkez karaktere baktı

إذ حاولوا بيع جميع حدائقهم المجتمعية،

Bütün halk bahçelerini satmaya çalıştılar

إذ تطورنا جميعًا في أنظمة بيئية كهذه،

Hepimiz böyle ekosistemlerde geliştik,

إذ تسمى جيل لا محدود (Generation Unlimited)

Generation Unlimited

إذ يصبحون فريسة سهلة للشعبويين في الانتخابات،

Seçimlerde kolaylıkla çoğulcuların yemi oluyorlar.

إذ ينتهي المشهد الأخير بأسئلة أكثر من الإجابات.

hani son sahnesi cevap sunmak yerine daha çok soruyla biter.

إذ فشلت البنية التحتية في مواكبة نمو السكان،

altyapı nüfus artışına ayak uyduramadığı için

إذ كان يُمارس في الغرب حتى القرن العشرين.

Batı'da 20. yüzyıl kadar geç bir zamanda gerçekleştiriliyordu.

إذ أن 25% من الحاضرين كانوا بيض البشرة.

Dinleyicilerin yüzde 25'i beyazdı.

إذ يبدو أننا نعيش في زمن ومجتمع مهووس بالجنس.

Cinselliğe kafayı takmış gibi görünen bir kültürde yaşıyoruz.

إذ على المرء الاستعداد للرحلة التي لا عودة منها.

çünkü dönüşü olmayan yolculuğa hazırlanmak gerekiyor.

‫يكمن في الواقع خارج عقلها،‬ ‫إذ يكمن في أذرعها.‬

aslında beyninin dışında, kollarında.

‫والآن أنا قلق حيال طعامها،‬ ‫إذ كيف ستحصل عليه؟‬

"Nasıl yemek buluyor?" diye endişeleniyorum.

ولم يكونوا لوحدهم... إذ كان المحاربون الغاليون يراقبونهم من الأعلى

Ve yalnız değillerdi... Galyalı savaşçılar onları tepeden izliyorlardı.

‫لم يفارق مخيلتي،‬ ‫إذ سمكة قرش ضخمة تقترب منها فجأةً.‬

Devasa bir köpek balığı aniden yanına yaklaştı.

‫وما رأيته تاليًا،‬ ‫إذ إنها جرفت الوكر، وهي بالكاد حية.‬

Sonra bir baktım ki yuvanın dışına sürüklenmiş, ölmek üzere.

‫ولكن الحر قاتل.‬ ‫إذ يمكن أن يصل إلى 62 درجة مئوية،‬

Ama sıcaklık cidden öldürücü. 62 dereceye ulaşabiliyor

‫إذ هناك كل تلك الأنواع المختلفة‬ ‫من الحيوانات المفترسة، وجميعهم يطاردونها.‬

Onu avlayan bir sürü yırtıcı tür var.

‫لا يمكنك الانتظار حتى الاستيقاظ في الصباح،‬ ‫إذ هناك الكثير لفعله،‬

Sabahları kalkmak için sabırsızlanıyorsun. Her küçük işareti,

‫إذ عادت أذرعها لا تمسك بشيء‬ ‫في حال إذا اضطرّت إلى التراجع.‬

Geri çekilmem gerekirse diye kolları bağlı tutmak yok.

‫إنه أشبه بعالم أحياء بحرية صغير الآن.‬ ‫إذ إنه يعرف الكثير الآن.‬

Şu an ufak bir deniz biyoloğu gibi. Çok şey öğrendi.

كان يعمل والدا ريتشارد بالمجال الطبي - إذ كان والده طبيب تخدير ووالدته ممرضة -

Richard'ın anne babası sağlıkçıydı, bir anestezist ve bir hemşire

‫وعليها أن تتعلّم بسرعة،‬ ‫إذ ليس أمامها سوى نحو عام لتعيشه.‬ ‫"اليوم الـ52"‬

Ve hızlı öğrenmesi gerek çünkü bir yıldan biraz fazla bir ömrü var. 52. GÜN

كانت المدينة محصنة بشدة، إذ تقع فوق منحدرات شديدة الانحدار، مرتفعة فوق السهل المحيط

Şehir çok ağır tahkimliydi. Bayır ve uçurumların en dik yerinde , çevre ovadan oldukça yüksek bir yerdeydi.

‫إذ يمكنها تجاوز هذه المشكلة العويصة.‬ ‫وشعرت أنني تجاوزت المشاكل‬ ‫التي واجهتها في حياتي.‬

Bu inanılmaz zorluğu aşmıştı. Ve ben de hayatımda yaşadığım zorlukları aştığımı hissettim.