Translation of "Hob" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Hob" in a sentence and their turkish translations:

Er hob die Hände.

O, ellerini kaldırdı.

Tom hob die Hände.

Tom ellerini kaldırdı.

Er hob seinen Arm.

O kolunu kaldırdı.

Sie hob die Hände.

O ellerini kaldırdı.

Sie hob die Hand.

O elini kaldırdı.

Tom hob sein Glas.

Tom kadehini kaldırdı.

Tom hob seine Augenbrauen.

Tom kaşlarını kaldırdı.

Das Flugzeug hob ab.

Uçak havalandı.

- Er hob seine Hand.
- Er zeigte auf.
- Er hob die Hand.

O elini kaldırdı.

Er hob einen Stein auf.

O bir taş aldı.

Tom hob die Katze auf.

Tom kediyi aldı.

Tom hob seine rechte Hand.

Tom sağ elini kaldırdı.

Tom hob die Münzen auf.

- Tom paraları aldı.
- Tom bozuk paraları topladı.

Tom hob seine Arme hoch.

Tom kollarını kaldırdı.

Sie hob ihr Spielzeug auf.

O, oyuncaklarını aldı.

Er hob seine Spielsachen auf.

O, oyuncaklarını topladı.

Tom hob den Fußball auf.

Tom futbol topunu aldı.

Er hob das Buch auf.

O, kitabı aldı.

Tom hob schüchtern die Hand.

Tom utangaç bir biçimde elini kaldırdı.

Maria hob schüchtern die Hand.

Mary utanarak elini kaldırdı.

Ich hob große Steine empor.

Büyük taşlar kaldırdım.

- Exakt um sechs hob das Flugzeug ab.
- Das Flugzeug hob exakt um sechs ab.

Uçak tam olarak altıda havalandı.

Er hob die Hand und lächelte.

O, elini kaldırdı ve gülümsedi.

Ein heißes Bad hob meine Stimmung.

Sıcak bir banyo beni çok daha iyi hissettirdi.

Tom hob vorsichtig den Deckel an.

Tom dikkatle kapağı kaldırdı.

Er hob einen roten Stein auf.

O kırmızı bir taş aldı.

Tom hob Maria in die Luft.

Tom Mary'yi havaya kaldırdı.

- Tom hob die Hand.
- Tom meldete sich.

Tom elini kaldırdı.

Tom hob Geld von seinem Konto ab.

Tom banka hesabından biraz para çekti.

- Jim hob seine Hand.
- Jim zeigte auf.

Jim elini kaldırdı.

Ein Flugzeug nach dem anderen hob ab.

Uçaklar peş peşe indi.

- Er hob seine Augenbrauen.
- Er schaute erstaunt.

Kaşlarını kaldırdı.

Er hob ein Taschentuch vom Boden auf.

O, yerden bir mendil aldı.

Nach mehreren Verzögerungen hob das Flugzeug endlich ab.

Birkaç ertelemeden sonra, uçak nihayet kalktı.

John hob einen Stock auf und schüttelte ihn.

John bir çubuk aldı ve salladı.

Tarō hob 10 000 Yen von der Bank ab.

Taro bankadan 10.000 yen çekti.

Er hob hundert Dollar von seinem Konto ab.

O, hesabından 100 dolar çekti.

Tom hob ein Stück des zerbrochenen Spiegels auf.

Tom kırık bir ayna parçası aldı.

Tom hob die Kiste vorsichtig in die Höhe.

Tom kutuyu dikkatle kaldırdı.

Tom hob die Schachtel auf und blickte hinein.

Tom kutuyu aldı ve içine baktı.

Sie hob den Kopf und sah ihn an.

Başını kaldırdı ve ona baktı.

Tom bückte sich und hob etwas Sand hoch.

Tom eğildi ve bir avuç dolusu kum aldı.

Unser Flugzeug hob exakt um 18 Uhr ab.

Uçağımız tam olarak akşam 6:00'da kalktı.

Tom bückte sich und hob die Münze auf.

Tom eğildi ve bozuk parayı aldı.

- Tom holte Maria ab.
- Tom hob Maria hoch.

Tom, Mary'yi aldı.

Tom hob einen Stein auf und warf ihn.

Tom bir taş aldı ve onu attı.

Sie bückte sich und hob die Münze auf.

Eğildi ve parayı aldı.

Nach und nach hob sich der Wasserstand des Flusses.

Nehrin seviyesi yavaş yavaş yükseldi.

Sie hob ihre Hand, um eine Frage zu stellen.

Soru sormak için elini kaldırdı.

Ich hob die Hand um eine Frage zu stellen.

Bir soru sormak için elimi kaldırdım.

- Der Student meldete sich.
- Der Student hob die Hand.

Öğrenci elini kaldırdı.

- Die Studentin meldete sich.
- Die Studentin hob die Hand.

Öğrenci elini kaldırdı.

Dann hob er die Hand, um mich zu unterbrechen.

Sonra, beni durdurmak için elini kaldırdı.

Tom hob Johns Brieftasche auf und reichte sie ihm.

Tom John'un çantasını aldı ve onu ona uzattı.

Er hob sanft ihre Hand empor und küsste dieselbe.

O nazikçe onun elini kaldırdı ve onu öptü.

Tom hob die Münze auf und betrachtete sie genauer.

Tom sikkeyi yerden aldı ve onu daha yakından inceledi.

Tom hob die letzte Kugel für sich selbst auf.

Tom son kurşunu kendisi için sakladı.

Takeshi hob die Hand, um eine Frage zu stellen.

Takeshi bir soru sormak için elini kaldırdı.

Das Mädchen hob die schwere Schachtel mit einer Hand hoch.

Kız ağır kutuyu tek elle kaldırdı.

Der Schüler hob seine Hand, um eine Frage zu stellen.

Öğrenci bir soru sormak için elini kaldırdı.

- Sie nahm eine Münze auf.
- Sie hob eine Münze auf.

O bir para buldu.

Tom hob sein Glas und sagte: „Auf das glückliche Paar!“

Tom kadehini kaldırdı ve "mutlu çifte!" dedi.

Mary hob die Matratze an, um die Laken zu wechseln.

Mary çarşafları değiştirmek için döşekleri kaldırdı.

- Tom nahm den Telefonanruf an.
- Tom hob den Telefonhörer ab.

Tom telefonu cevapladı.

Er hob den Koffer hoch, um mit seiner Stärke anzugeben.

O, gücünü göstermek için bağajı kaldırdı.

Tom nahm seine Kaffeetasse und hob an, daraus zu trinken.

Tom kahve fincanını aldı ve onu içmeye başladı.

Tom hob Maria hoch und setzte sie in ihren Kinderstuhl.

Tom Mary'yi kaldırdı ve sandalyesine koydu.

Tom hob an zu sprechen, doch beschloss dann zu schweigen.

Tom konuşmaya başladı ama sonra sessiz kalmaya karar verdi.

Tom hob seine Spielsachen auf und legte sie in eine Kiste.

Tom oyuncaklarını topladı ve onları bir kutuya koydu.

Als er mich sah, hob er seinen Hut und grüßte mich.

O beni gördüğünde şapkasını kaldırdı.

Tom hob die Münzen auf, die hinter das Sofa gefallen waren.

Tom kanepenin arkasına düşmüş olan bozuk paraları topladı.

Der Moment hob die Kluft im Charisma zwischen einem Marschall wie Ney,

An, Ney gibi askerler tarafından sevilen Mareşal ile sevilmeyen Davout

Der junge Mann hob die schwere Kiste mit nur einer Hand an.

Genç tek eliyle ağır kutuyu kaldırdı.

Er hob die Hand, um damit ein Taxi zum Halten zu bringen.

O bir taksi durdurmak için elini kaldırdı.

Darin hob er sich von anderen Genossen ab. Das machte ihn vor allem

Bu onu diğer yoldaşlardan ayırıyordu. O yüzden bir sözcü olarak öne çıktı.

Tom hob die Brechstange in der Absicht, seinem Angreifer den Schädel zu zertrümmern.

Tom saldırganın kafasını vurmak niyetiyle kazayağı kaldırdı.

Er hob das Glas an seine Lippen und leerte es in einem Zuge.

O, bardağı dudaklarına kaldırdı ve onu bir yudumda bitirdi.

- Der Lehrer hob die Wichtigkeit der Erziehung hervor.
- Der Lehrer betonte, wie wichtig Bildung sei.

Öğretmen eğitimin önemini vurguladı.

Buddha bewunderte die Bemühungen des Hasen, hob ihn empor bis zum Mond und verewigte dort seine Gestalt.

Tavşanın çabalarından etkilenen Buddha onu aya kadar yükseltti ve onu sonsuza kadar bu şekilde bıraktı.

- Er hob die Hand, um eine Frage zu stellen.
- Er meldete sich, um eine Frage zu stellen.

Bir soru sormak için elini kaldırdı.

- Der Mann hob seine Hand, um eine Frage zu stellen.
- Der Mann zeigte auf, um eine Frage zu stellen.

Adam bir soru sormak için elini kaldırdı.

- Da sie eine Frage stellen wollte, hob sie ihre Hand.
- Weil sie eine Frage stellen wollte, meldete sie sich.

O bir soru sormak istedi, bu yüzden elini kaldırdı.

- Ich holte etwas Geld von der Bank für meine Reise.
- Ich hob für meine Reise etwas Geld von der Bank ab.

Gezim için bankadan bir miktar para çektim.

- Tom trug Maria auf den Armen und gab ihr auf die Wange einen Kuss.
- Tom hob Maria auf die Arme, so, wie ein Mann seine neuvermählte Frau über die Schwelle trägt, und gab ihr einen Kuss auf die Wange.

Tom yeni gelinini eşikten taşıyan bir adamla aynı şekilde Mary'yi kaldırdı ve onu yanağından öptü.