Translation of "Ağzında" in English

0.009 sec.

Examples of using "Ağzında" in a sentence and their english translations:

Kopmuş kolunu, ağzında görebiliyordum.

And I can clearly see... her severed arm in its mouth.

Tom'un lafı ağzında kaldı.

Tom couldn't get a word in edgewise.

O parmağı ağzında durdu.

He stood with his finger in his mouth.

Ağzında yemek varken konuşma.

- Don't talk with your mouth full.
- Don't talk while you have food in your mouth.

Sen yine ağzında geveliyorsun.

You're mumbling again.

Ağzında diş macunu var.

You have toothpaste on your mouth.

Yemek yerken ağzında yemekle konuşma.

- You shouldn't speak with your mouth full at table.
- At dinner time, don't speak with your mouth full.
- When eating, don't speak with food in your mouth.

Kaza, tünelin ağzında meydana geldi.

The accident occurred at the mouth of the tunnel.

Ağzında bir pipoyla orada oturuyordu.

He was sitting there with a pipe in his mouth.

Eğer ağzında sakız varsa çıkar.

If you have gum in your mouth, spit it out.

Hapları yutmalısın, onları ağzında çiğnememelisin.

You must swallow pills, not chew them in your mouth.

Tom'un ağzında bir puro vardı.

Tom had a cigar in his mouth.

Ağzında bir boru ile konuştu.

He spoke with a pipe in his mouth.

Sanırım Tom lafı ağzında geveliyor.

- I think Tom is beating around the bush.
- I think that Tom is beating around the bush.

İsviçre çikolatası ağzında gerçekten erir.

Swiss chocolate really melts in your mouth.

Köpeğin ağzında bir parça et vardı.

The dog had a piece of meat in its mouth.

Ağzında sigarayla konuşmayı nasıl beceriyor anlamıyorum.

I don't understand how he can speak with a cigarette in his mouth.

O, ağzında gümüş bir kaşıkla doğmuş.

She was born with a silver spoon in her mouth.

- Gerçekten çok boşboğazsın.
- Ağzında bakla ıslanmıyor.

You've got a really big mouth.

Ağzında geveleme. Bana gerçekten ne düşündüğünü söyle.

Don't mince words. Tell me what you really think.

- Lafı ağzında geveleme.
- Saçmalama.
- Bırak bu ayakları.

Don't beat around the bush.

- Bilirsin, ekmek aslanın ağzında.
- Bilirsin, para kolay kazanılmıyor.

Money doesn't grow on trees, you know.

Tom sözlerini ağzında geveliyor. Sanırım o oldukça sarhoş.

Tom is slurring his words. I think he's drunk quite a lot.

Lafı ağzında geveleme ve bize gerçekten ne düşündüğünü söyle.

Stop beating around the bush and tell us what you really think.

Kişisel deneyimlerimden, onunla tartışmanın ağzında kötü bir tat bırakacağını biliyorum.

From personal experience, I know that any encounter with him will leave a bad taste in your mouth.

- Genellikle kuduz köpeklerin ağzında köpük olur.
- Kuduz köpeklerin genellikle ağzı köpürür.

Rabid dogs usually foam at the mouth.

- Lafı ağzında geveleme.
- Bin dereden su getirme.
- Kırk dereden su getirme.

Don't beat about the bush.

Polisler bodruma girdiğinde Tom'u ağzında bir koli bandıyla bir sandalyeye bağlı buldular.

When the police entered the basement, they found Tom tied to a chair with duct tape over his mouth.

- Ağzın doluyken konuşma.
- Yemek yerken konuşma.
- Ağzında yemek varken konuşma.
- Dolu ağızla konuşma.

- Don't speak with your mouth full.
- Don't speak with your mouth full!
- Do not talk with your mouth full.

Tuna nehrinin ağzında demir atmış səlib donanması ilə əlaqəni möhkəmləndirdilər, onlara artıq yuxarı doğru hərəkət edə biləcəklərini söylədilər.

anchored at the mouth of the Danube, telling them they can now move upstream.