Translation of "Atıyordu" in English

- Tom basketleri atıyordu.
- Tom basket atıyordu.

Tom was shooting baskets.

Kalabalık çığlık atıyordu.

The crowd was screaming.

Herkes çığlık atıyordu.

Everyone was screaming.

İnsanlar çığlık atıyordu.

The people were screaming.

Herkes kahkaha atıyordu.

- Everybody was laughing.
- Everyone was laughing.

Leyla çığlık atıyordu.

- Layla was yelling.
- Layla was screaming.

Onun kalbi yavaş atıyordu.

His heart beat slowly.

Kalbim çok hızlı atıyordu.

My heart was beating so fast.

Tom'un kalbi hızlı atıyordu.

Tom's heart was beating fast.

Sami sadece çığlık atıyordu.

Sami was just screaming.

Sami, Leyla'ya mesaj atıyordu.

Sami was messaging Layla.

Sami bana mesaj atıyordu.

Sami was texting me.

Sami birisine mesaj atıyordu.

Sami was texting someone.

Bebek tekmeliyordu ve çığlık atıyordu.

The baby was kicking and screaming.

Ciğerlerim hava için çığlık atıyordu.

My lungs were screaming for air.

- Tom bağırıyordu.
- Tom çığlık atıyordu.

Tom was screaming.

Tom kum torbasına yumruk atıyordu.

Tom was punching a punching bag.

Kocasının eve gelmesine can atıyordu.

She yearned for her husband to come home.

Tom tatile başlamaya can atıyordu.

Tom was eager to begin his vacation.

Tom havuzda yüzme turları atıyordu.

Tom was in the pool swimming laps.

Onların kalpleri çok hızlı atıyordu.

Their hearts were beating very fast.

O bilmek için can atıyordu.

She was obviously dying to know.

Tom çığlık atıyordu ve bağırıyordu.

Tom was screaming and yelling.

Leyla yardım için çığlık atıyordu.

Layla was screaming for help.

Layla sadece ağlayıp çığlık atıyordu.

Layla was just crying and screaming.

Onu öpmek için can atıyordu.

He was dying to kiss her.

Sami'nin kalbi küt küt atıyordu.

Sami's heart was pounding.

O, onu tekrar görmeye can atıyordu.

She was looking forward to seeing him again.

Tom açıkça bilmek için can atıyordu.

Tom was obviously dying to know.

O, onunla zaman geçirmeye can atıyordu.

She was looking forward to spending time with him.

Fadıl Leyla'yı arıyor ve mesaj atıyordu.

Fadil was calling and texting Layla.

Sami çığlık atıyordu ve herkes duyabiliyordu.

Sami was screaming and everyone could hear.

Sami'nin kalbi dakikada 160 kez atıyordu.

Sami's heart was beating 160 times a minute.

Sami Leyla'ya her zaman mesaj atıyordu.

Sami was messaging Layla all the time.

Skura yaban hayatı için can atıyordu.

Skura yearned for the wild life.

Hem Tom hem de Mary çığlık atıyordu.

- Both Tom and Mary were screaming.
- Tom and Mary were both screaming.

O, onunla bir sinemaya gitmeye can atıyordu.

She was looking forward to going to a movie with him.

Tom Mary ile sinemaya gitmeye can atıyordu.

Tom was looking forward to going to a movie with Mary.

Tom Mary ile karşılamak için can atıyordu.

Tom was dying to meet Mary.

Patronuyla o şekilde konuşarak işini riske atıyordu.

He was risking losing his job by talking to his boss that way.

Tom tiyatronun önünde kendi el yazısıyla imza atıyordu.

Tom was signing autographs in front of the theater.

O, onunla birlikte yelkenli turuna gitmeye can atıyordu.

She was looking forward to going sailing with him.

- Beth onunla tanışmak için can atıyordu fakat o asla gelmedi.
- Beth onunla görüşmeye can atıyordu fakat hiç gelmedi.

Beth was looking forward to meeting him, but he never showed up.

Somerset'teki küçük yazlıklarında hafta sonunu onunla geçirmeye can atıyordu.

He was looking forward to spending the weekend with her in their little cottage in Somerset.

Tom Harvard'a kabul edildiğini birine söylemek için can atıyordu.

Tom has been dying to tell someone about being accepted into Harvard.

Tom masasında oturuyordu ve eski bir foto albümüne göz atıyordu.

Tom was sitting at his desk, flipping through an old photo album.

İnsanlar yanan geminin içinde çığlık atıyordu ve onları kurtarabilmemizin hiçbir yolu yoktu.

People were screaming inside the blazing ship, and there was no way we could get to them to rescue them.

Tom evde kaydettiği futbol maçını izlemek için can atıyordu ve birinin son skordan bahsetmesine kulak misafiri olduğunda sinirliydi.

Tom was looking forward to watching the football match he had recorded at home, and he was angry when he overheard someone mention the final score.

- Sophie bilinmeyen bir gönderenden gelen bir başka mektup almak için can atıyordu.
- Sophie bilinmeyen göndericiden bir mektup daha almayı dört gözle bekliyordu.

Sophie had been looking forward to getting another letter from the unknown sender.