Translation of "Endişelenmek" in English

0.008 sec.

Examples of using "Endişelenmek" in a sentence and their english translations:

Endişelenmek normal.

It's normal to be worried.

Endişelenmek zorunda değilsin, Tom.

You don't have to worry, Tom.

Tom endişelenmek zorunda değil.

Tom doesn't have to worry.

Endişelenmek seni iyi yapmaz.

Worrying will do you no good.

Sen endişelenmek zorunda değilsin.

You don't have to worry.

Endişelenmek için nedenleri var.

They have reason to worry.

Sonuca gelince, endişelenmek zorunda değilsin.

As regards result, you don't have to worry.

Tanıtım konusunda endişelenmek zorunda değilsin.

You don't have to worry about publicity.

Tom artık endişelenmek zorunda değil.

Tom doesn't have to worry anymore.

Tom hakkında endişelenmek zorunda değildim.

I never had to worry about Tom.

Fonlar konusunda endişelenmek zorunda değilsiniz.

You don't have to worry about funds.

Onun hakkında endişelenmek zorunda değildim.

I never had to worry about her.

Tom'un gerçekten endişelenmek zorunda değil.

Tom really doesn't need to worry.

Neden senin hakkında endişelenmek zorundayım?

Why do I have to worry about you?

Sami artık endişelenmek zorunda değildi.

Sami didn't have to worry anymore.

- Senin için endişelenmek zorunda olmak istemiyorum.
- Sizin için endişelenmek zorunda olmak istemiyorum.

I don't want to have to worry about you.

Hastalar para konusunda endişelenmek zorunda değiller.

sick people don't have to worry about money.

Endişelenmek için iyi bir nedenim var.

I've got a good reason to be worried.

Selülit hakkında endişelenmek için çok gençsin.

You're too young to worry about cellulite.

Tom hakkında hiç endişelenmek zorunda değilsin.

You don't have to worry about Tom at all.

İş bulmak için endişelenmek zorunda değilim.

I don't have to worry about finding a job.

Tom benim hakkımda endişelenmek zorunda değil.

Tom doesn't have to worry about me.

- Endişelenmek yardım etmeyecek.
- Endişelenmenin faydası olmayacak.

Worrying isn't going to help.

Bizim hakkımızda endişelenmek zorunda değilsin, Tom.

You don't have to worry about us, Tom.

Endişelenmek olmayan bir borcu ödemek gibidir.

Worrying is like paying a debt you don't owe.

Tom para hakkında endişelenmek zorunda değil.

Tom doesn't have to worry about money.

Tom onun hakkında endişelenmek zorunda değil.

- Tom doesn't need to worry about that.
- Tom doesn't have to worry about that.

Asla senin hakkında endişelenmek zorunda değildim.

I never had to worry about you.

Artık bu konuda endişelenmek zorunda değilim.

I don't have to worry about that anymore.

Tom'un endişelenmek için iyi nedeni vardı.

Tom had good reason to worry.

Benim hakkımda endişelenmek zorunda değilsin, tatlım.

You don't have to worry about me, sweetheart.

Tom bunun hakkında endişelenmek zorunda değildi..

Tom didn't have to worry about that.

Endişelenmek için iyi bir nedenim vardı.

I had good reason to worry.

- Artık Tom hakkında endişelenmek zorunda olduğunu sanmıyorum.
- Artık Tom hakkında endişelenmek zorunda olduğunuzu sanmıyorum.

- I don't think you have to worry about Tom anymore.
- I don't think that you have to worry about Tom anymore.

Fakat Kartacalı generalin endişelenmek için sebepleri vardı.

But the Carthaginian general had reasons to worry.

Tom asla para hakkında endişelenmek zorunda kalmadı.

Tom never had to worry about money.

Şimdi onun hakkında endişelenmek için zaman yok.

There's no time to worry about that now.

Sen hiçbir şey hakkında endişelenmek zorunda değilsin.

You don't have to worry about anything.

Bu konuda endişelenmek zorunda değilsin, tamam mı?

You don't have to worry about that, OK?

Tom böyle şeyler hakkında endişelenmek zorunda değil

Tom doesn't have to worry about things like that.

Tom hiçbir şey hakkında endişelenmek zorunda değil.

Tom doesn't have to worry about anything.

Fadıl'ın endişelenmek için iyi bir nedeni var.

Fadil has good reason to worry.

Şimdi onun hakkında endişelenmek için muhtemelen çok geç.

It's probably too late to worry about that now.

Tüm yaptığın şey aptalca küçük şeyler hakkında endişelenmek!

All you do is worry about silly, little things!

Ben asla para hakkında tekrar endişelenmek zorunda kalmayacağım.

I'll never have to worry about money again.

Onun gibi bir şey hakkında endişelenmek zorunda değilsiniz.

You don't have to worry about something like that.

Tom, Mary'ye artık John hakkında endişelenmek zorunda olmadığını söyledi.

Tom told Mary she didn't have to worry about John anymore.

Önemsiz olan şeyler hakkında endişelenmek için çok vakit harcıyorsunuz.

You spend too much time worrying about things that don't matter.

İleriye dönük gidişat hakkındaki her şey için endişelenmek istemedim.

All the things that I didn't want to worry about, going forwards.

Hiçbir şey hakkında asla çok fazla endişelenmek zorunda kalmadım.

I've never had to worry too much about anything.

- Kaygılanmak için hiçbir neden yok.
- Endişelenmek için hiçbir sebep yok.

There's no reason to worry.