Translation of "Gidemeyeceğini" in English

Gidemeyeceğini hiç söylemedim.

I never said you couldn't go.

Gidemeyeceğini Tom'a söyle.

Tell Tom he can't go.

Bize neden gidemeyeceğini söyle.

Tell us why you can't go.

Onlara neden gidemeyeceğini söyle.

Tell them why you can't go.

Bana neden gidemeyeceğini söyle.

Tell me why you can't go.

Ona neden gidemeyeceğini söyle.

Tell him why you can't go.

Tom'a neden gidemeyeceğini söyle.

Tell Tom why you can't go.

Neden gidemeyeceğini Tom'a söylemelisin.

You should tell Tom why you can't go.

Tom, bizimle gidemeyeceğini söyledi.

- Tom said he wouldn't be able to go with us.
- Tom said that he wouldn't be able to go with us.

Tom'a Mary'nin partisine gidemeyeceğini söyle.

Tell Tom he can't go to Mary's party.

Ona partiye gidip gidemeyeceğini sordum.

I asked her if she could go to the party.

Mary'ye gidemeyeceğini söyleyen Tom olmalı.

It has to be Tom who tells Mary she can't go.

Tom'a bizimle gidemeyeceğini kim söyleyecek?

Who's going to tell Tom he can't go with us?

Tom henüz gidip gidemeyeceğini bilmiyor.

Tom doesn't yet know whether he can go or not.

Tom'un neden gidemeyeceğini bana söyle.

Tell me why Tom can't go.

Tom babasına sinemaya gidip gidemeyeceğini sordu.

Tom asked his father if he could go to the cinema.

Hiç kimse balık tutmaya gidemeyeceğini söylemiyor.

Nobody says you can't go fishing.

O ona eve gidebilip gidemeyeceğini sordu.

She asked him if she could go home.

Tom eve erken gidebilip gidemeyeceğini sordu.

Tom asked if he might go home early.

Tom Mary ile Boston'a gidemeyeceğini biliyordu.

Tom knew that he wouldn't be able to go to Boston with Mary.

Tom Mary'ye eve gidebilip gidemeyeceğini sordu.

Tom asked Mary if he could go home.

Tom daha fazla ileri gidemeyeceğini söylüyor.

Tom says he can't go any further.

Tom Mary'nin gidebileceğini fakat kendisinin gidemeyeceğini söylüyor.

- Tom says that Mary can go, but that he can't.
- Tom says Mary can go, but that he can't.

Ben zaten Tom'a Mary'nin partisine gidemeyeceğini söyledim.

I've already told Tom he can't go to Mary's party.

Mary buraya gelene kadar Tom'un gidemeyeceğini biliyorum.

- I know Tom can't leave until Mary gets here.
- I know that Tom can't leave until Mary gets here.

Tom, Mary'ye eve erken gidip gidemeyeceğini sordu.

Tom asked Mary if he could go home early.

Tom bana bugün eve erken gidip gidemeyeceğini sordu.

Tom asked me if he could go home early today.

Tom yağmur yağdığı için hiçbir yere gidemeyeceğini söyledi.

- Tom said that he wouldn't go anywhere because it was raining.
- Tom said he wouldn't go anywhere because it was raining.

Gelecek hafta sonu bizimle balık tutmaya gidebilip gidemeyeceğini bilmek istiyorum.

I want to know if you can go fishing with us next weekend.

Seninle dünyayı fethetmek isterdim ama ikimizin çok da ileri gidemeyeceğini hissediyorum.

I want with you to conquer the world but I feel we can't go too far.