Translation of "Süresince" in English

Deneme süresince buradayım.

I'm here on a trial period.

Ama üç hafta süresince,

But in the space of three weeks,

O, gece süresince çalıştı.

He worked through the night.

Ders süresince telefonu çaldı.

Her cellphone rang during class.

Seyahat süresince yağmur yağdı.

It rained the entire trip.

Çoucukluğum süresince gayet Arjantinli hissediyordum

During my childhood, I felt very much Argentinian,

Öğrenciler, ders süresince sessiz olmalıdır.

Students must keep silent during a class.

Yaz tatilin süresince ne yapacaksın?

What are you going to do during your Summer holidays?

Yani tüm solunum süresince hareket ediyor,

That means it's moving during the entire respiratory process,

Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler.

They went skiing during their date.

Ben festival süresince Takayama'ya gitmek istiyorum.

I'd like to go to Takayama during festival time.

10 gün süresince bir topluluk salonu oluşturulur,

A community hall is created for 10 days.

İki saat süresince karın içinde otobüsü bekledim.

I waited for the bus in the snow as long as two hours.

BU yaşamı süresince bize neler katmış bir bakalım

Let's see what has added to us during this lifetime

Sevgin için teşekkür ederim. En çok da başkanlığım süresince

Thank you for your love. And, above all, thank you for your deep camaraderie

Napolyon'un hükümdarlığı süresince, İmparator'dan her yıl bir milyon frangı aşan

Over the course of Napoleon’s reign,  he received endowments worth more  

- Birçok köylü kuraklık esnasında öldü.
- Kıtlık süresince birçok köylü öldü.

Many peasants died during the drought.

Osmanlı imparatorluğunun uzun sürelik birliği süresince hakimiyetin bazı biçimlerine sahip değildi.

for the long term consolidation of Ottoman rule.

- Onun yemeklerde gazete okuma alışkanlığı vardır.
- O yemek süresince gazete okuma alışkanlığına sahiptir.

He has the habit of reading the newspaper during meals.

Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.

When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf.