Translation of "Alışkın" in French

0.006 sec.

Examples of using "Alışkın" in a sentence and their french translations:

Ona alışkın değilim.

Je n'y suis pas habitué.

İngilizler kuyruklarda durmaya alışkın.

Les Britanniques sont habitués à faire la file.

Erken kalkmaya alışkın değilim.

Je ne suis pas habituée à me lever tôt.

Tom zor işe alışkın.

Tom est habitué au travail difficile.

Tom başarısızlığa alışkın değildi.

Tom n'avait pas l'habitude de perdre.

Biz buna alışkın değiliz.

- Nous n'y sommes pas habitués.
- Nous n'y sommes pas habituées.

Babam seyahat etmeye alışkın.

Mon père a l'habitude de voyager.

Bunu yapmaya alışkın değilim.

- Je ne suis pas habitué à faire ça.
- Je ne suis pas habituée à faire ça.

Tom çok çalışmaya alışkın.

Tom a l'habitude de travailler dur.

- Bu şekilde çalışmaya alışkın değilim.
- Bu tür işe alışkın değilim.

- Je ne suis pas habitué à ce genre de travail.
- Je ne suis pas habituée à ce genre de travail.

Mary alay edilmeye alışkın değildir.

Marie n'est pas habituée à être ridiculisée.

Ben erken kalkmaya alışkın değilim.

Je ne suis pas habitué à me lever tôt.

Kahveyi şekersiz içmeye alışkın değilim.

Je ne suis pas habitué à boire du café sans sucre.

Toplum içinde konuşmaya alışkın değilim.

Je ne suis pas habitué à parler en public.

Tom şehir hayatına alışkın değil.

Tom n'est pas habitué à la vie en ville.

Tanımadığım insanlarla konuşmaya alışkın değilim.

Je n'ai pas pour habitude de parler à des gens que je ne connais pas.

Musluk suyu içmeye alışkın değilim.

Je ne suis pas habitué à boire de l'eau du robinet.

Tom yalınayak yürümeye alışkın değildir.

Tom n'est pas habitué à marcher pieds nus.

Tom geceleri çalışmaya alışkın değil.

Tom n'est pas habitué à travailler la nuit.

Onlar yazın nemli iklimine alışkın.

Ils sont accoutumés au climat humide de l'été.

Kız kardeşim yemek pişirmeye alışkın değildir.

Ma sœur n'a pas l'habitude de cuisiner.

Ben uzun mesafeler yürümeye alışkın değilim.

- Je ne suis pas habitué à marcher sur de longues distances.
- Je ne suis pas habituée à marcher sur de longues distances.

Herkesin önünde konuşma yapmaya alışkın değilim.

Je ne suis pas habitué à discourir en public.

Herkesin önünde konuşmaya alışkın olmadığını söyledi.

Il disait qu'il n'avait pas l'habitude de parler en public.

Mary genelde alay edilmeye alışkın değildir.

Mary n'a pas l'habitude qu'on se moque d'elle en public.

Tom herkesin önünde konuşmaya alışkın değil.

Tom n'est pas habitué à s'exprimer en public.

Biz sadece henüz buna alışkın değiliz.

Nous ne sommes simplement pas encore habitués à ça.

Ben henüz burada yaşamaya alışkın değilim.

- Je ne suis pas encore habitué à vivre ici.
- Je ne suis pas encore habituée à vivre ici.

- Kaybetmeye alışkın değilim.
- Yenilgiye alışık değilim.

Je n'ai pas l'habitude de perdre.

- Gece geç saatlere kadar kalmaya alışkın değilim.
- Gece geç saatlere kadar uyanık kalmaya alışkın değilim.

Je ne suis pas habitué à veiller tard le soir.

Öyle kaba bir biçimde konuşulmaya alışkın değilim.

Je n'ai pas l'habitude de parler de cette vulgaire manière.

Hâlâ bu kadar erken kalkmaya alışkın değilim.

Je ne suis toujours pas habitué à me lever si tôt.

Tom sol direksiyonlu araba sürmeye alışkın değildir.

Tom n'a pas l'habitude de conduire une voiture à conduite à gauche.

Tom bu tür yiyeceklere alışkın olmadığını söyledi.

Tom a dit qu'il n'était pas habitué à ce genre de nourriture.

"Gece gündüz çalışmaya alışkın değilim." "Yakında buna alışacaksın."

"Je ne suis pas habitué à travailler le jour et la nuit." "Vous vous y ferez bientôt".

Onun sıkı bir bütçeyle yaşamaya alışkın olmadığı açıktır.

Il est évident qu'il n'est pas habitué à vivre d'un budget serré.

Tom bana herkesin içinde konuşmaya alışkın olmadığını söyledi.

Tom m'a dit qu'il n'avait pas l'habitude de parler en public.

Tom hâlâ burada şeylerin çalışma tarzına alışkın değil.

Tom n'est toujours pas habitué à la façon dont les choses fonctionnent.

Bay Ken Takakura sadece yeni işine alışkın değil.

M. Ken Takakura n'est juste pas habitué à son nouveau travail.

- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
- Uzun mesafeleri yürümeye alışkındır.

Il est habitué à marcher sur de longues distances.

- Bana gülünmesine alışkın değilim.
- Komik duruma düşmeye alışık değilim.

Je ne suis pas habitué à ce qu'on se moque de moi.

O bir ilkokul öğretmeni bu yüzden o çocuklarla ilgilenmeye alışkın.

Il est instituteur, alors il sait comment s'y prendre avec les enfants.

- Tek başına yaşıyordu.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
- O yalnız yaşamaya alışkındır.

Elle est habituée à vivre seule.

Anlamıyorum ve anlamamaya alışkın değilim. Lütfen onu bir kez daha açıkla.

- Je ne comprends pas et je ne suis pas habitué à ne pas comprendre. Veuillez l'expliquer à nouveau, je vous prie.
- Je ne comprends pas et je ne suis pas habitué à ne pas comprendre. Merci de l'expliquer à nouveau, je te prie.
- Je ne comprends pas et je ne suis pas habitué à ne pas comprendre. Explique-le à nouveau, s'il te plait.

- O daha kreşe gitmiyor çünkü henüz lazımlığa alıştırmadık.
- Oğlan henüz kreşe gitmiyor çünkü daha lazımlığa alışkın değil.

Il ne va pas à la maternelle car il n'est pas encore propre.