Translation of "Belli" in French

0.010 sec.

Examples of using "Belli" in a sentence and their french translations:

Bu belli.

- C'est évident.
- C'est patent.
- Cela coule de source.
- Ça saute aux yeux.

Belli bir kaynak;

une ressource spécifique,

Amaçları ise belli

leur but est certain

Belli oluyor mu?

Ça se remarque ?

Yalan söylediğin belli.

- C'est évident que tu as menti.
- Il est évident que tu as menti.

Yer belli değil.

Le lieu n'est pas précisé.

Onu sevdiği belli.

C'est clair. Il l'adore.

Burada yaşamadığın belli.

- Vous ne vivez à l'évidence pas ici.
- Tu ne vis à l'évidence pas ici.

- Çok mu belli ediyorum?
- O kadar belli ediyor muyum?

- Suis-je aussi transparente ?
- Suis-je aussi transparent ?

belli kişilerce hazırlanan operasyon

opération préparée par certaines personnes

"Terror belli ... decus pacis."

«Terror belli… decus pacis.»

O, dışarıya belli etmedi.

Elle se débrouilla pour préserver les apparences.

Belli ki yalan söylüyor.

À l'évidence, il ment.

O belli değil miydi?

N'était-ce pas clair ?

O belli ki sarhoş.

Il était manifestement saoul.

Belli ki, o hasta.

Manifestement, elle est malade.

Belli ki Tom sarhoş.

Tom est évidemment en état d'ébriété.

Benim belli standartlarım var.

J'ai certains principes.

Belli ki, o çalışmıyor.

À l'évidence, ça ne fonctionne pas.

Bu belli ki yanlış.

C'est évidemment faux.

Bu belli ki taklit.

- Ceci est évidemment faux.
- C'est de toute évidence faux.

Belli ki çok şaşkındım.

- Évidemment, j'ai été très choquée.
- Évidemment, j'étais très choqué.

Tom belli ki endişeliydi.

Tom est de toute évidence inquiet.

Tom belli ki yorgun.

Tom est bien sûr fatigué.

Ve belki, belli noktaya kadar

Et peut-être, dans une certaine mesure,

Ne çıkacağı hiç belli olmaz.

On ne sait pas sur quoi on va tomber.

belli gruplara karşı duyduğumuz nefret

à cause de leur identité ou de leur croyance

Ayrıca belli başlı avantajları var --

Et, c'est vrai, j'ai certains avantages --

Belli bir sahibi yok.Hissedarları var.

Il n'a pas de propriétaire spécifique, ils ont des actionnaires.

Bu bana belli birini hatırlatıyor...

Ça me rappelle une certaine personne.

Onların sağı solu belli olmaz.

- Ils sont imprévisibles.
- Elles sont imprévisibles.

Bu işler hiç belli olmaz.

On ne sait jamais !

Onun bir öğrenci olduğu belli.

Il semble être étudiant.

- Açıkçası yanılıyorsun.
- Belli ki yanılıyorsun.

- Assurément vous vous trompez.
- Là tu te trompes certainement.
- Tu te trompes clairement.
- Il est clair que tu te trompes.

Onun ne yapacağı belli olmaz.

Il est imprévisible.

Banktaki adam belli ki ölmüştü.

L'homme sur le banc était manifestement mort.

Belli ki senin zamanın yok.

- Vous n'avez à l'évidence pas le temps.
- Tu n'as à l'évidence pas le temps.

Belli ki o seni seviyor.

- À l'évidence, il vous adore.
- À l'évidence, il t'adore.

Belli ki Tom Mary'den hoşlanmıyor.

Apparemment, Tom n'aime pas Mary.

Elbise, senin gözlerini belli eder.

La robe met tes yeux en valeur.

Bunun sahte olduğu çok belli.

C'est clairement un faux.

Belli ki eskiden baya iyiymişim gerçi.

Mais j'étais assez doué visiblement.

Örneğin, "Belli ki başka bir casus

du genre : « Tout ce que vous avez démontré, Picquart, c'est qu'il y a

Fiziksel açıdan  zorlayıcı olacağı şimdiden belli.

Je sais d'avance que ça va être physique.

belli anlatı yapıları için de geçerli.

mais des structures narratives spécifiques.

Ve belli ki böyle kişiler var --

apparemment ces personnes existent --

Biliyorsun, belli ki tam bir kurgu.

Eh bien, vous savez, évidemment une fiction complète.

Onu belli bir mesafede tutmak istiyor.

Elle veut le garder à distance.

Para belli bir zamana kadar yeter.

La monnaie suffira provisoirement.

O, düşük belli kot pantolon giyiyor.

- Elle porte un jean taille-basse.
- Elle porte un jean ras-la-moule.
- Elle porte un jean au ras de la moule.

O belli bir politikacının desteğine sahip.

- Il a l'appui d'un certain politicien.
- Il jouit de l'appui d'un certain politicien.

- Yalan söylediğin belli.
- Yalan söylediğin kanıtlı.

- Il est évident que vous racontez un mensonge.
- C'est évident que tu as menti.

O belli ki benden nefret ediyor.

Elle me déteste, à l'évidence.

Tom belli ki onun hakkında bilmiyordu.

De toute évidence, Tom ne le savait pas.

Sen belli ki çok iyi formdasın.

Tu es de toute évidence en grande forme.

Şu adam belli belirsiz tanıdık görünüyor.

Cet homme m'a l'air vaguement familier.

Bu mektubu kimin yazdığı belli değildir.

L'identité de l'auteur de cette lettre n'est pas claire.

Kaçınız, hayatında, belli bir hayvana değer verdi?

Qui parmi vous a aimé un animal dans sa vie ?

O kaynağı idare eden belli bir topluluk

une communauté spécifique qui gère cette ressource

belli bir fikir üzerinde bağımsız olarak çalışıyorum.

tout en extrayant le CO2 de l'air.

çok uzun bir süre kendini belli etmeden

pendant très longtemps

3 günde kendini belli ederken bazısında ise

Alors qu'il se manifeste en 3 jours, dans certains

Ve Google belli aralıklar ile bunu yeniliyor.

Et Google actualise cela périodiquement.

Kız ince belli bir kadın haline geldi.

La fille est devenue une femme svelte.

Ona belli bir genç doktor tarafından bakıldı.

Un certain jeune médecin a pris soin de lui.

Belli görevler için bilgisayarım çok yararlı olabilir.

Pour certaines tâches, mon ordinateur peut être bien utile.

- Tom açıkçası kızgındı.
- Tom belli ki kızgındı.

Tom était évidemment en colère.

Tom belli ki yaptığı işte çok iyi.

Tom est évidemment excellent dans ce qu'il fait.

Hippopotamuslar agresif ve ne yapacağı belli olmaz.

Les hippopotames sont agressifs et imprévisibles.

Bunu tam belli olmayan genelleyici bir anlamda söylemiyorum.

Je ne le dis pas dans un sens abstrait et générique.

Ancak paniklediği belli olan parsın başka düşünceleri var.

Mais le léopard paniqué a d'autres idées.

Bir süre sonra artık kendini belli etmeye başlıyor

après un certain temps, il commence à se montrer

Belli ki o erkekler ve kadınlar için farklı.

Bien entendu, c'est différent pour les hommes et les femmes.

Tom içki içerken çok sağı solu belli olmaz.

Tom devient vraiment imprévisible lorsqu'il a bu.

Belli bir yerde ikametiniz olmadığı için başvurunuz reddedilmiş.

Votre demande a été refusée car vous ne disposez pas d'une adresse résidentielle valide.

İyi de eder. Karanlıkta nelerin gezindiği hiç belli olmaz.

Il vaut mieux. On ne sait jamais ce qui rôde dans l'ombre.

Onun seni sırtından ne zaman bıçaklayacağı hiç belli olmaz.

On ne peut pas savoir quand elle nous trahira.

- Onun ne yapacağı belli olmaz.
- O çok önceden bilinmez.

- Elle est très imprévisible.
- Elle est fort imprévisible.

- Karımın sağı solu belli olmaz.
- Karım çok önceden kestirilemez.

Ma femme est très imprévisible.

Bizim onlara teklif ettiğimiz para belli ki yeterli değil.

Le montant que nous leur avons proposé n'était manifestement pas suffisant.

çocuklarla yarışıyorsunuz belli bir yere gelmişsiniz ve arkadan şu ses

vous êtes en compétition avec les enfants, vous êtes arrivé à un certain endroit et cette voix par derrière

Gördüğümüz üzere Orta Çağ kaleleri için belli bir tasarım yoktur.

Comme nous l'avons vu, il n'y avait pas de modèle unique pour le château médiéval.

Enflasyon belli bir düzeye ulaştığında Hükümetler genellikle fiyat kontrolüne başvururlar.

Les gouvernements ont d'ordinaire recours au contrôle des prix lorsque l'inflation a atteint un certain niveau.

- Tom'un sağı solu hiç belli olmaz.
- Tom'u okumak çok zor.

Tom est vraiment imprévisible.

- Bu o kadar açık mı?
- O kadar belli oluyor mu?

Est-ce si évident ?

belli bir algoraitma düzeni içerisinde düzenli bir şekilde bizim karşımıza çıkarıyor.

elle émerge régulièrement dans un certain ordre d'algoraitma.

Yani tamamen arada kalmış ne olduğu belli olamayan bir durum var ortada

Il y a donc une situation dont on ne peut pas savoir ce qui est complètement entre les deux.

Biliyorum belli olmuyor, ama gerçekten misafir yatak odasından epey ıvır zıvır attım.

Je sais que ça n'y ressemble pas, mais je me suis vraiment débarrassé de nombreuses choses provenant de la pièce annexe.

- Gerçek dost kara günde belli olur.
- İhtiyacın olduğunda yanında olan dost gerçek dosttur.

- Un ami dans le besoin, est un ami quand même.
- Un ami dans le besoin est vraiment un ami.

Hiçbir zaman bunu belli etmeyecek ama içinden ciddi bir şekilde endişeli olduğunu düşünüyorum.

Il ne le montrera jamais, mais je pense qu'au fond de lui-même, il est sérieusement inquiet.

40 dakikaya kadar, belli bir kullanıcıya kadar sana demiş bedava la reklamsız kullan yahu

Jusqu'à 40 minutes, jusqu'à un certain utilisateur, utilisez-le gratuitement, sans publicité

Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.

Si vous êtes parent, ne vous laissez pas aller à pencher en direction d'une voie professionnelle particulière pour vos enfants.

Bazı insanlar kendi kendine iyileşmek zorundadır. Kimseye yardıma ihtiyaçları olduğunu söylemez ve belli etmezler.

Certaines personnes n'ont pas d'autre choix que de se soigner elles-mêmes. Ils ne disent à personne qu'ils ont besoin d'aide et ne laissent rien transparaître.

Bu savunma ancak karanlık çökünce belli olur. Resife mavi ışık vurunca neler olduğu gözler önüne serilir.

Elle n'est apparente que la nuit tombée. Baigner le récif dans la lumière bleue révèle ce qu'il s'y passe.

Normalde ben çok barışsever bir adamım. Ama ailem tehdit edildiğinde benim ne yapacağım hiç belli olmaz.

Normalement, je suis un homme très pacifique. Mais si ma famille est menacée, personne ne peut dire ce que je ferai.

- Ne zaman o şarkıyı duysam belli bir kızı düşünürüm.
- Şu şarkıyı her duyduğumda o malum kız gelir aklıma.

Chaque fois que j'entends cette chanson, je pense à une certaine fille.