Translation of "Yaşadı" in French

0.014 sec.

Examples of using "Yaşadı" in a sentence and their french translations:

Götürmenin memnuniyetini yaşadı .

armée de Wellington jusqu'à la frontière portugaise.

Beklentilerimize uygun yaşadı.

Elle s'est montrée à la hauteur de nos espérances.

Büyükannem bizimle yaşadı..

Ma grand-mère vivait avec nous.

Bin Singapurda yaşadı.

Ben a vécu à Singapour.

İş kazası yaşadı.

Elle a eu un accident du travail.

- Mutlu bir hayat yaşadı.
- O, mutlu bir hayat yaşadı.

- Il passa une vie heureuse.
- Il vivait une vie heureuse.

- Mutlu bir hayat yaşadı.
- O mutlu bir hayat yaşadı.

- Elle a eu une vie heureuse.
- Il vécut une vie heureuse.
- Elle a vécu une vie heureuse.

90 yaşına kadar yaşadı.

Il a vécu jusqu'à 90 ans.

Şirket büyük kayıplar yaşadı.

L'entreprise a subi de grosses pertes.

O bizim bitişikte yaşadı.

Elle vivait la porte à côté de chez nous.

Yalnız bir hayat yaşadı.

Elle a vécu une vie solitaire.

Tek başına orada yaşadı.

Il vivait là seul.

O, orada yalnız yaşadı.

- Il habitait là tout seul.
- Il vécut là tout seul.
- Il a vécu là tout seul.

Ormanda yalnız başına yaşadı.

Il a vécu seul dans la forêt.

Ankara'da altı yıl yaşadı.

Il a vécu à Ankara pendant six ans.

Jack yıllarca Japonya'da yaşadı.

Jack a vécu de nombreuses années au Japon.

Tom yıllarca orada yaşadı.

Tom a habité là plusieurs années.

Tom üst katta yaşadı.

- Tom vivait à l'étage.
- Tom habitait à l'étage.
- Tom vivait en haut.

Tom batı yakasında yaşadı.

Tom a vécu sur la côte ouest.

Küçük kız Brezilya'da yaşadı.

La petite fille habitait au Brésil.

Yetmiş yaşına kadar yaşadı.

Il a vécu jusqu'à soixante-dix ans.

Tom amcasının yanında yaşadı.

Tom vivait à côté de son oncle.

- O yıllarca yalnız yaşadı.
- Yıllarca yalnız yaşadı.
- Yıllardır yalnız yaşıyor.

Elle a vécu seule pendant une éternité.

- Tom travmatik bir deneyim yaşadı.
- Tom sarsıcı bir olay yaşadı.

Tom a eu une expérience traumatisante.

- Amcam iki yıl Vaşington'da yaşadı.
- Dayım iki yıl Washington DC'de yaşadı.

Mon oncle a vécu à Washington pendant deux ans.

Tom Japonya'da on yıl yaşadı.

Tom vécut au Japon pendant 10 ans.

Yaklaşık beş yıl orada yaşadı.

Elle a vécu là-bas environ cinq années.

O, her zaman Otaru'da yaşadı.

Elle a toujours vécu à Otaru.

O doksan yaşına kadar yaşadı.

Elle a vécu jusqu'à nonante ans.

Hayatının çoğunu yurt dışında yaşadı.

Il a vécu à l'étranger la majeure partie de sa vie.

O mutlu bir hayat yaşadı.

Il vécut une vie heureuse.

O, serbest bir hayat yaşadı.

Il a mené une vie de débauche.

Teyzem mutlu bir hayat yaşadı.

Ma tante a vécu une vie réservée.

O, yıllarca yurt dışında yaşadı.

- Il vécut à l'étranger pendant de nombreuses années.
- Il vécut à l'étranger de nombreuses années durant.

Olgun bir yaşa kadar yaşadı.

Il vécut jusqu'à un âge avancé.

O, zor bir hayat yaşadı.

Il a vécu une dure vie.

O, doksan yaşına kadar yaşadı.

Il a vécu jusqu'à 90 ans.

O uzun bir hayat yaşadı.

Il a vécu une longue vie.

O hayatı boyunca burada yaşadı.

- Il a vécu ici sa vie entière.
- Il a vécu ici toute sa vie.

Tom uzun süre Boston'da yaşadı.

Tom a vécu à Boston pendant longtemps.

O uzun bir ömür yaşadı.

Elle vécut une longue vie.

Amcam on yıl Paris'te yaşadı.

Mon oncle a vécu dix ans à Paris.

Napolyon, Elba adasında sürgünde yaşadı.

Napoléon vécut en exil sur l'île d'Elbe.

Danm Matt ile beraber yaşadı.

Dan cohabitait avec Matt.

Amcam iki yıl Vaşington'da yaşadı.

Mon oncle a vécu à Washington pendant deux ans.

Tom Mary'den daha uzun yaşadı.

Tom a survécu à Marie.

O, mutlu bir hayat yaşadı.

Il eut une vie heureuse.

Dan güzel bir dairede yaşadı.

Dan vivait dans un bel appartement.

O, Azerbaycan'da 4 yıl yaşadı.

Il a vécu en Azerbaïdjan pendant 4 ans.

Tom üç yıl Boston'da yaşadı.

Tom vivait à Boston pour trois années.

O, 90 yaşına kadar yaşadı.

Il a vécu jusqu'à 90 ans.

Amerikan ekonomisi bir durgunluk yaşadı.

L'économie étasunienne souffrait d'une récession.

O, seksen yaşına kadar yaşadı.

- Il vécut jusqu'à quatre-vingts ans.
- Il a vécu jusqu'à quatre-vingts ans.

O, burada bir hafta yaşadı.

Il habite ici depuis une semaine.

Tom hayatının yarısını Boston'da yaşadı.

Tom a vécu la moitié de sa vie à Boston.

Büyükannem doksan beş yaşına kadar yaşadı.

Ma grand-mère a vécu jusqu'à quatre-vingt-quinze ans.

Tüm hayatı boyunca o kasabada yaşadı.

Elle a vécu toute sa vie dans cette ville.

O tüm hayatı boyunca burada yaşadı.

- Elle a vécu ici toute sa vie.
- Elle a vécu ici sa vie entière.

Neden o Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşadı?

Pourquoi a-t-il vécu aux États-Unis ?

Onlar orada mutlu bir hayat yaşadı.

Ils y vivaient heureux.

O ne kadar zaman Ankara'da yaşadı?

Combien de temps a-t-il vécu à Ankara?

Bay Smith üç yıl Kyoto'da yaşadı.

M. Smith a vécu trois ans à Kyoto.

Onların her ikisi de Boston'da yaşadı.

Ils vivaient tous deux à Boston.

Büyükbabam seksen dokuz yaşına kadar yaşadı.

Mon grand-père a vécu jusqu'à 89 ans.

Bazen görüşlerini ifade etmekte sorun yaşadı.

Il a parfois des difficultés à exprimer clairement ses opinions.

O yedi yıl boyunca Matsue'de yaşadı.

Il a vécu à Matsue pendant sept ans.

İtalya'da birkaç yıl boyunca onunla yaşadı.

Il a vécu avec elle pendant quelques années en Italie.

Bu yılda ise hayatının dönüm noktasını yaşadı

cette année, il a vécu le tournant de sa vie

Üç gün boyunca kraker ve suyla yaşadı.

Il a vécu de crackers et d'eau pendant trois jours.

Bob bir çocuk olduğu için Boston'da yaşadı.

Enfant, Bob a vécu à Boston.

Yaşlı adam tüm hayatı boyunca burada yaşadı.

Le vieil homme a vécu ici toute sa vie.

O kırsal bir yerde tek başına yaşadı.

Il vécut seul à la campagne.

Tom daha önce Boston'da yaşadı, değil mi?

Tom vivait à Boston avant, n'est-ce pas ?

John, eşi ile şiddetli bir tartışma yaşadı.

John s'est violemment disputé avec sa femme.

Dan ve Linda yıkık bir dairede yaşadı.

Dan et Linda vivaient dans un appartement délabré.

Tom birkaç yıl öncesine kadar Boston'da yaşadı.

Tom a vécu à Boston jusqu'il y a quelques années.

Savaş sırasında Bob birçok tehlikeli maceralar yaşadı.

Bob a eu de nombreuses dangereuses aventures pendant la guerre.

Amerikan tarihinin ilk zamanlarında, siyahlar kölelik yaşadı.

Au commencement de l'histoire américaine, les noirs vivaient en esclavage.

Onun büyükannesi seksen sekiz yaşına kadar yaşadı.

Sa grand-mère vécut jusqu'à quatre-vingt-huit ans.

O, bütün hayatı boyunca onunla birlikte yaşadı.

Elle vécut avec lui toute sa vie.

O, karısı öldükten sonra birçok yıl daha yaşadı.

Après que sa femme mourut, il vécut encore quelques années supplémentaires.

Dan karısı Linda'nın ölümüyle korkunç bir kayıp yaşadı.

Dan a subi une terrible perte avec la mort de son épouse, Linda.

Tom, Mary'den ayrıldıktan sonra bir süre arabasında yaşadı.

Tom a vécu dans sa voiture un moment après avoir rompu avec Mary.

O, 25 yaşına kadar beş farklı ülkede yaşadı.

À vingt-cinq ans, elle avait déjà vécu dans cinq pays différents.

Yaşlı bayan tek başına üç odalı bir dairede yaşadı.

La vieille dame vivait seule dans un appartement de trois pièces.

Ama zehrin birazı derisinin altında kaldı, aynı acıyı defalarca yaşadı.

mais une partie du venin est restée sous sa peau, et se fait sentir, encore et encore.

Kerala üst üste iki yıl, bazı bölgelerinde sel baskınları yaşadı.

Le Kerala, pour une deuxième année consécutive, lutte contre les inondations dans certains districts.

Babam on beş yıldan daha fazla bir süre Nagoya'da yaşadı.

Mon père vit à Nagoya depuis plus de quinze ans.

- O, bütün hayatı boyunca onunla birlikte yaşadı.
- Ömrünü onunla geçirdi.

- Elle vécut avec lui toute sa vie.
- Elle a vécu avec lui toute sa vie.

Tom on yıldan biraz daha uzun süredir o küçük evde yaşadı.

Tom a vécu dans cette petite maison pendant un peu plus de dix ans.

Fakat karmaşa dolu yıllar sonrası Macar ordusu çok sayıda malzeme ve insan kaybı yaşadı

Mais après des années de conflit, l'armée hongroise subit également de grandes pertes en hommes et en matériel.

Helen'in forumu bir veya iki fırın eldiveni kullanılıp kullanılmayacağı üzerine uzlaşmaz bir bölünme yaşadı.

Le forum d'Hélène a connu un schisme inconciliable sur l'utilisation d'un ou de deux gants de cuisine.

Kraliyet tarzında yaşadı ve ünlü bir şekilde İspanyol kiliselerini o kadar büyük bir ölçekte yağmaladı ki

Il a vécu dans le style royal et, notoirement, a pillé les églises espagnoles à une telle échelle qu'il