Translation of "Bill" in Spanish

0.014 sec.

Examples of using "Bill" in a sentence and their spanish translations:

- Bill, Japonya'daydı.
- Bill Japonya'daydı.

- Bill estaba en Japón.
- Bill estuvo en Japón.

Haydi, Bill.

Vamos, Bill.

Bill Japonya'daydı.

Bill estaba en Japón.

- Bill mektup yazdı.
- Mektubu Bill yazdı.

- Bill escribió la carta.
- Bill escribió la letra.

- Bill bisiklete binebilir.
- Bill bisiklet sürebilir.

Bill sabe montar en bicicleta.

- Bill oldukça çekingendir.
- Bill oldukça içine kapanıktır.

Bill es muy reservado.

Ve Bill Gates

Y Bill Gates

Merhaba, Bill. Nasılsın?

- Hola, Bill. ¿Cómo estás?
- Hola Bill, ¿qué tal?
- Hola Bill, ¿cómo estás?

Bill matematikte iyidir.

Bill es bueno para las matemáticas.

Bill suçu işlemedi.

Bill no cometió el crimen.

Bill partiye gelmedi.

Bill no vino a la fiesta.

Bill televizyonu açtı.

- Bill ha encendido la tele.
- Bill prendió la televisión.

Bill, oraya gitme!

¡Bill, no vayas ahí!

Bill, kapıyı aç.

Bill, abre la puerta.

Bill Japonya'ya gitti.

Bill ha estado en Japón.

Onlara Bill Anders katıldı.

Junto a ellos estaba Bill Anders.

Bill sınav hakkında sinirli.

Bill está nervioso por el examen.

Bill sınavı geçmeyi başardı.

Bill logró aprobar el examen.

Bill omuzumu yavaşça vurdu.

Bill me dio una palmadita en el hombro.

Bill Gates, Microsoft'un kurucusudur.

Bill Gates es el fundador de Microsoft.

Bill kazanacak, değil mi?

Bill va a ganar, ¿no cierto?

Bill denizin yanında yaşıyor.

- Bill vive cerca del mar.
- Bill vive cerca de la playa.

Bill bir beyzbol oyuncusu.

Bill es un jugador de béisbol.

Bill Japoncayı biraz konuşabilir.

Bill sabe hablar un poco de japonés.

Mektup Bill tarafından yazıldı.

La carta la ha escrito Bill.

Bill ile konuşabilir miyim?

¿Puedo hablar con Bill?

Bill bana kitap getirdi.

Bill me trajo el libro.

Bill haftaya geri dönecek.

Bill vuelve la semana que viene.

Uzun süredir seni görmedim, Bill.

No te había visto por mucho tiempo, Bill.

Bill gelecek hafta geri gelecek.

- Bill volverá la semana que viene.
- Bill vuelve la semana que viene.

Bill bir saldırgan tarafından öldürüldü.

Un intruso mató a Bill.

Bill, bir tabanca ile öldürüldü.

Mataron a Bill con una pistola.

Bill diğer insanlarla asla tartışmaz.

Bill nunca discute con otras personas.

Bill senin gibi uzun değil.

Bill no es alto como tú.

Bill sık sık parka gider.

- Bill frecuentemente va al parque.
- Bill a menudo va al parque.

Bill bir motosikleti delicesine seviyor.

Bill estaba loco por una moto.

Bill o adam tarafından öldürüldü.

Ese hombre mató a Bill.

Tom Bill kadar hızlı koşmaz.

Tom no corre tan rápido como Bill.

Ken Bill kadar uzun boylu.

Ken es tan alto como Bill.

Bill günaşırı balık tutmaya gider.

Bill va a pescar día por medio.

Bill, Bob'tan daha hızlı koşar.

Bill corre más deprisa que Bob.

Bill saatlerce ağlamaya devam etti.

- Bill lloró por horas.
- Bill estuvo llorando durante horas.

Bill dün gece beni aradı.

Bill me llamó anoche.

Bill, bu gece beni ara.

Bill, llámame esta noche.

Bill Bob'tan daha hızlı koşabilir.

Bill corre más deprisa que Bob.

Bill Bob kadar uzun değil.

Bill no es tan alto como Bob.

Bill, bu akşam beni ara.

Bill, llámame esta noche.

Bill bir hırsız tarafından öldürüldü.

Un ladrón mató a Bill.

Bill bana bu kitabı getirdi.

Bill me trajo este libro.

Bill az biraz Japonca konuşur.

Bill habla un poco de japonés.

Bill Clinton'un vergileri yükselteceğini söyledi.

Dijo que Bill Clinton subiría los impuestos.

Ona karşı nazik ol, Bill.

Sé amable con ella, Bill.

- Bill, babasının çok sigara içtiği gerçeğini sevmez.
- Bill babasının çok sigara içmesinden hoşlanmaz.

A Bill no le gusta el hecho de que su padre fume mucho.

Bill erkek kardeşini hayvanat bahçesine götürdü.

Bill llevó a su hermano al zoológico.

Bill bana bir bardak su getirdi.

Bill me trajo un vaso de agua.

Bill ve Joan şekeri aralarında paylaştırdılar.

Bill y Joan se repartieron los dulces entre ellos.

Bill iki kardeşin daha zeki olanıdır.

Bill es el más inteligente de los dos hermanos.

Ken, Bill ve Yumi'yi davet ettim.

Invité a Ken, a Bill y a Yumi.

Bill benden iki yaş daha büyük.

Bill tiene dos años más que yo.

Jack ve Bill çok iyi arkadaşlardı.

Jack y Bill eran muy buenos amigos.

Babam Bill ile çıkmama izin vermez.

Mi papá no me permite salir con Bill.

- Bill benim en iyi arkadaşımdır.
- Bil benim en iyi arkadaşımdır.
- Bill benim en iyi arkadaşım.

Bill es mi mejor amigo.

Bu koleksiyonculardan bir tanesi de Bill Gates

Uno de estos coleccionistas es Bill Gates.

Bill babasının çokça sigara içmesinden nefret ediyor.

Bill odia que su padre fume tanto.

Bill kendi büyük arabasıyla komşularına karşı övünür.

Bill se jacta de tener el coche más grande del barrio.

Tom çoktan burada, ama Bill henüz gelmedi.

Tom ya está pero Bill aún no llega.

Bill her zamanki gibi okula geç kalmıştı.

Bill fue tarde a la escuela como de costumbre.

Bill ilk treni yakalamak için erken kalktı.

- Bill se levantó temprano para coger el primer tren.
- Bill se levantó temprano para tomar el primer tren.

Bill ilk treni yakalayabilsin diye erkenden kalktı.

Guillermo se levantó temprano para coger el primer tren.

Bill, küçük erkek kardeşini hayvanat bahçesine götürdü.

Bill llevó a su hermano menor al zoo.

Bill boğulan çocuğu kurtarmak için nehre daldı.

Bill se zambulló en el río para salvar al chico que se ahogaba.

Bill Gates de Da Vinci'nin bazı notlarını topluyor

Bill Gates recoge algunas notas de de Da Vinci

Hem Bill hem de Mac bilgisayarları çok seviyor.

- Bill y Mac son ambos locos por las computadoras.
- Bill y Mac son ambos locos por los ordenadores.

Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.

Bill se levantó tan temprano, que cogió el primer tren.

Tom ve Bill birbirlerinden bağımsız olarak karara vardılar.

Tom y Bill llegaron a la conclusión independientemente.

Babam bana Bill ile dışarı çıkmama izin vermez.

Mi papá no me permite salir con Bill.

Bill, gezisi için bir kenara yüz dolar koydu.

- Bill ahorró cien dólares para su viaje.
- Bill apartó cien dólares para su viaje.

Şu anda hem Tom hem de Bill tenis oynuyorlar.

Tanto Tom como Bill están jugando al tenis en este momento.

Bill yeterince sıkı çalışmadı ve bu yüzden başarısız oldu.

Bill no había estudiado lo suficiente, entonces suspendió.

"Bill hakkında bir şey biliyor musun?" "Hayır, ne oldu ona?"

- "¿Sabés algo de Bill?" "No, ¿qué le pasó?"
- "¿Sabes algo de Bill?" "No, ¿qué le pasó?"

Sadece Bill değil fakat aynı zamanda Mac da bilgisayarları çok sever.

- No sólo Bill, sino también Mac es loco por las computadoras.
- No sólo Bill, sino también Mac es loco por los ordenadores.

Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.

A Bill y a John les gusta juntarse a conversar una vez al mes.

Bill Clinton Monica Lewinsky ile olan ilişkisini açıklamak isterken muğlak bir dil kullandı.

Bill Clinton habló en términos ambiguos cuando le pidieron que describiera su relación con Monika Lewinsky.

Bill, annesi bir hemşire olmak için eğitim alırken, büyükanne ve büyükbabası ile birlikte yaşamaya gönderildi.

Bill fue enviado a vivir con sus abuelos mientras su madre estudiaba enfermería.

Sonraki başkanlar George H. W. Bush ve Bill Clinton, ABD'nin küresel olaylara dünyadaki tek süper güç

Los presidentes George H. W. Bush y Bill Clinton decidieron que era tanto en Estados Unidos y los