Translation of "Göze" in Spanish

0.056 sec.

Examples of using "Göze" in a sentence and their spanish translations:

Onu göze alamayız.

No nos lo podemos permitir.

Tom göze batıyor.

- Tom se ve desubicado.
- Tom parece desubicado.

Karşılaşma riskini göze alamıyorlar.

con un vecino potencialmente más avanzado y hostil.

O evlenmeyi göze alamaz.

No puede permitirse casarse.

Bunu kim göze alabilir?

¿Quién se puede permitir esto?

Ben harçları göze alamam.

- No puedo permitirme la cuota.
- No me puedo permitir los honorarios.

Göze göz, dişe diş.

- Ojo por ojo, diente por diente.
- Ojo por ojo y diente por diente.

Bu tarantulanın kaçmasını göze alamayız.

No podemos dejar que la tarántula escape.

Karanlığa rağmen... ...uyumayı göze alamazlar.

Pese a la oscuridad, no pueden darse el lujo de dormir.

Ben gerçekten kirayı göze alamıyorum.

Yo en realidad no puedo costearme la renta.

Yeni bir arabayı göze alamam.

- No puedo permitirme comprar un coche nuevo.
- No me puedo costear un auto nuevo.

Onu satın almayı göze alamam.

- No me puedo permitir comprarlo.
- No puedo permitirme comprarlo.
- No me puedo permitir comprármelo.
- No puedo permitirme comprármelo.

El sıktığımız zaman göz göze gelmeliyiz.

Nos tenemos que ver a los ojos cuando sacudimos manos.

O kadar çok ödemeyi göze alamam.

No me puedo permitir pagar tanto.

Tommy, işini kaybetme riskini göze almadı.

Tommy no quería correr el riesgo de perder su trabajo.

Biz daha fazla hatayı göze alamayız.

No podemos cometer más errores.

Bir bisiklet satın almayı göze alamadım.

No me alcanzaba comprar una bicicleta.

Ben onu satın almayı göze alamam.

No me alcanza comprar eso.

Göze çarpmamak için arka kapıdan geldi.

Ella entró por la puerta trasera para que no la vieran.

Pahalı bir araba almayı göze alamam.

- No puedo permitirme el lujo de comprar un coche caro.
- No puedo permitirme el lujo de comprar un auto caro.

- Kısasa kısas.
- Göze göz dişe diş.

Ojo por ojo.

Yakalanma ve tutuklanma riskini göze aldı.

Él corría el riesgo de que le atraparan y le encarcelaran.

Ben bir araba almayı göze alamam.

No puedo permitirme un coche.

Sen benim güvenimi kaybetmeyi göze alıyorsun.

Arriesgas perder mi confianza.

Tom istediği bisikleti almayı göze alamadı.

Tom no pudo permitirse comprar la bicicleta que quería.

Tom uçakla seyahat etmeyi göze alamaz.

Tom no tiene cómo viajar en avión.

Kaybetmeyi göze alabileceğim bir giysi parçası almalıyım.

Quiero usar una prenda de ropa que no me importe perder.

Ama asla direkt yüzleşme riskini göze alamazdı.

Pero nunca se arriesgaría a una confrontación directa.

Eğer bir deveye yaklaşırsanız, ısırılmayı göze alırsınız.

Si te acercas a un camello, corres el riesgo de que te muerda.

Öyle bir şeyi satın almayı göze alamam.

No puedo permitirme comprar una cosa así.

Hummer limuzinleri göze çarpan tüketimin nihai sembolüdür.

Las limusinas Hummer son el máximo símbolo del consumo conspicuo.

Aşırı kibar, tombul ve göze çarpan bir çocuktum

toda aceitosa, gordita, conspicua.

Yerine yenisini koyamayacağı deneyimli birliklerini kaybetmeyi göze alamaz.

Él no puede arriesgarse a perder demasiados de sus experimentados soldados que no puede reemplazar.

Aman Allah'ım birden Karun'un hazinesiyle göz göze geliyor

Dios mío, de repente se destaca con el tesoro de Karun

Tom Mary'ye hoş bir şey almayı göze alabilir.

Tom puede permitirse comprarle a Mary cualquier cosa bonita.

- Şansımı deneyeceğim.
- Kendimi riske atacağım.
- Riski göze alacağım.

Aprovecharé la oportunidad.

Tom kullanılmış bir arabayı bile almayı göze alamaz.

Tom no se puede permitir ni siquiera comprar un coche de segunda mano.

Peki onlardan biriyle göz göze gelecek olursanız ne olacak?

Pero ¿qué hacer si alguna vez te topas con uno frente a frente?

- Her olasılığı göze aldılar.
- Her olasılığı göz önünde bulundurdular.

Tuvieron en cuenta todas las posibilidades.

Ben böylesine pahalı bir restoranda yemek yemeği göze alamam.

- No me puedo permitir comer en un restaurante tan caro.
- No me puedo permitir ir a comer a restaurantes tan caros.

O, bir araba satın almak istiyor fakat göze alamıyor.

Ella quiere comprar un coche, pero no le alcanza.

- Ziyan edecek tek kuruşum yok.
- Tek bir yeni boşa harcamayı göze alamam.

No puedo gastar ni un yen.

Yeni bir araba bir yana, kullanılmış bir araba almayı bile göze alamam.

No me puedo permitir un coche de segunda mano, mucho menos un coche nuevo.

- Yeni bir bisiklet almayı göze alamam.
- Yeni bir bisiklet almaya bütçem elvermez.

No puedo permitirme comprar una bicicleta nueva.

- Yeni bir arabayı göze alamam.
- Yeni bir arabaya gücüm yetmez.
- Yeni bir arabaya param yetmez.

No me puedo costear un auto nuevo.

- Jack, yeni bir bisiklet satın almayı göze alamaz.
- Jack'in yeni bir bisiklet satın almak için parası yok.

Jack no se puede costear una bicicleta nueva.

- Kullanılmış bir araba almayı göze alamam.
- İkinci el araba almaya param yetmez.
- İkinci el araba alacak param yok.

- No me alcanza comprar un coche usado.
- No me puedo permitir comprarme un coche de segunda mano.

- Yeni bir araba almayı göze alamam.
- Yeni bir araba almaya gücüm yetmez.
- Yeni bir araba almak için param yok.

No puedo permitirme comprar un coche nuevo.