Translation of "Getirdi" in Spanish

0.011 sec.

Examples of using "Getirdi" in a sentence and their spanish translations:

Tom bunu getirdi.

Tomás trajo esto.

Tom ne getirdi?

¿Qué trajo Tom?

Tom kimi getirdi?

¿A quién trajo Tom?

Onlar onlarınkini getirdi.

Ellos trajeron los suyos.

Köpeğini okula getirdi.

Él trajo a su perro al colegio.

Tom çiçekler getirdi.

Tom trajo flores.

Köpek topu getirdi.

El perro buscó y trajo la pelota.

Bunu kim getirdi?

¿Quién trajo esto?

- Tom bir pasta getirdi.
- Tom bir kek getirdi.

Tom trajo un pastel.

- Elmalar, portakalllar, ve benzerlerini getirdi.
- Elma, portakal falan getirdi.

Ella trajo manzanas, naranjas, etc.

Bu seçeneği önümüze getirdi.

ha puesto ese dilema ante nosotros.

Ama yeminini yerine getirdi.

Pero ha cumplido su voto.

Seni buraya ne getirdi?

¿Qué te ha traído acá?

Devrim birçok değişiklikler getirdi.

La revolución ha traído muchos cambios.

İlaç çok uykumu getirdi.

La medicina me produjo somnolencia.

Savaş ülkeye yıkım getirdi.

La guerra trajo la ruina al país.

O görevini yerine getirdi.

Él cumplió con su misión.

Sonunda ricamı yerine getirdi.

Al fin cumplió mi petición.

Beni buraya kim getirdi?

¿Quién me trajo aquí?

O, ailesine utanç getirdi.

Trajo la vergüenza a su familia.

Teyzem bana çiçek getirdi.

Mi tía me trajo flores.

Kim beni buraya getirdi?

¿Quién me trajo aquí?

Bizi buraya kim getirdi?

¿Quién nos ha traído aquí?

O bir süpürge getirdi.

Ella trajo una escoba.

Tom, Mary'yi partimize getirdi.

Tom trajo a Mary a nuestra fiesta.

Seni Kore'ye ne getirdi?

¿Qué te ha traído a Corea?

O, yükümlülüğünü yerine getirdi.

Él cumplió con su deber.

Tom bize hediyeler getirdi.

Tom nos trajo regalos.

Bill bana kitap getirdi.

Bill me trajo el libro.

Tom biraz bira getirdi.

Tom trajo cerveza.

Fadıl, Leyla'yı eve getirdi.

Fadil llevó a Layla a casa.

- Tom Mary'ye bir hediye getirdi.
- Tom, Mary'ye bir hediye getirdi.

Tom le trajo un regalo a Mary.

- Tom Mary için bir hediye getirdi.
- Tom, Mary'ye bir hediye getirdi.

- Tom trajo un regalo para Mary.
- Tom le trajo un regalo a Mary.

TV setimizi aşağıya bodruma getirdi.

Bajó nuestra televisión al sótano.

Tekrarlanan suçları onu mahkemeye getirdi.

Sus repetidos delitos lo llevaron a la corte.

O, arabasında beni geri getirdi.

Él me trajo de vuelta en su coche.

Bana Almanca birçok roman getirdi.

Ella me trajo muchas novelas en alemán.

Çay istediğimde, bana kahve getirdi.

Me trajo un café, aunque había pedido un té.

Tom ameliyat istemediğine açıklık getirdi.

Tom dejó claro que no quería que le operaran.

Çiçekler onun keyfini yerine getirdi.

Las flores la animaron.

Bill bana bu kitabı getirdi.

Bill me trajo este libro.

- Onlar onlarınkini getirdi.
- Kendilerininkini getirdiler.

Ellos trajeron los suyos.

Seni bu kente ne getirdi?

¿Qué le ha traído a esta ciudad?

Teyzem bana bazı çiçekler getirdi.

Mi tía me trajo algunas flores.

O, bize üzücü haber getirdi.

Él nos trajo noticias tristes.

Bugünkü durumuma beni amcam getirdi.

- Lo que soy hoy en día se lo debo a mi tío.
- Mi tío ha hecho de mí lo que soy hoy.

O, onu bizim yerimize getirdi.

Ella lo trajo adonde nosotros.

Tom Mary'yi eve geri getirdi.

Tom llevó a Mary hasta su casa.

- O bana bir bardak çay getirdi.
- O, bana bir fincan çay getirdi.

Ella me trajo una taza de té.

Bir şekilde, insanları bir araya getirdi,

En un sentido, ha unido al mundo íntegramente,

Kısa bir yürüyüş beni göle getirdi.

Una pequeña caminata me trajo al lago.

Sıkı çalışma, Japonya'yı bugünkü haline getirdi.

El trabajo duro ha hecho a Japón lo que es hoy.

Bill bana bir bardak su getirdi.

Bill me trajo un vaso de agua.

İyi haber, onun gözlerine gözyaşı getirdi.

Las buenas noticias le hicieron llorar.

Müziğin güzelliği onun gözlerine gözyaşı getirdi.

La belleza de la música puso lágrimas en sus ojos.

Resim bir sürü anıyı geri getirdi.

El cuadro me trajo muchos recuerdos.

O, kazaya ayrıntılı bir açıklama getirdi.

Él dio una descripción detallada del accidente.

O resim birçok anıları geri getirdi.

Esa foto me trajo muchos recuerdos.

Tom Mary'ye bir bardak su getirdi.

- Tom trajo a Mary un vaso de agua.
- Tom le trajo un vaso de agua a María.

O, bugün onun öğle yemeğini getirdi.

Hoy se ha traído su almuerzo.

Tom beni burada istemediğine açıklık getirdi.

Tom dejó claro que no quería que estuviera aquí.

O beni bir arabayla okula getirdi.

Él me trajo al colegio en un auto.

Kadın bir kız bebek dünyaya getirdi.

La mujer dio a luz a una niña.

O, görevini çok iyi yerine getirdi.

Desempeñó muy bien su misión.

O bana bir bardak çay getirdi.

- Ella me trajo una taza de té.
- Me trajo un vaso de té.

Bu resim, öğrencilik günlerimi aklıma getirdi.

La imagen me recuerda mis días de estudiante.

Tom bana bir bardak çay getirdi.

Tom me trajo una taza de té.

Birisi bize bir miktar üzüm getirdi.

Alguien nos trajo unas uvas.

O, bana bir fincan çay getirdi.

Ella me trajo una taza de té.

Bakın, orman bizi bu büyük açıklığa getirdi.

Miren, la jungla nos trajo a este claro.

Radyo ve plaklar müziği arabalarımıza, evlerimize getirdi.

La radio y las grabaciones introdujeron la música en nuestros coches y hogares.

Ve bunu da her filminde dile getirdi

y lo expresó en cada película

Biz oturur oturmaz, o bize kahve getirdi.

En cuanto nos sentamos, nos trajo café.

Annesinin kaybı ona acı ve pişmanlık getirdi.

La pérdida de su madre le trajo dolores y arrepentimientos.

(Senin) Davranışların ailemizin üzerine kara leke getirdi.

Tu conducta trajo la desgracia a nuestra familia.

Mary daima yiyebileceğinden daha fazla yemek getirdi.

Mary siempre traía más comida de la que podía comer.

Yaklaşık bir saatlik yürüyüş bizi göle getirdi.

Aproximadamente una hora de caminata nos llevó al lago.

Televizyon ve VHS, sporu ve dramayı salonumuza getirdi.

La televisión y los VHS introdujeron los deportes y el drama en nuestras salas.

Bu beni dijital bir işaret fişeği haline getirdi.

que me convirtió en una especie de pararrayos digital.

Babam her sabah yürümeyi bir kural haline getirdi

Mi padre tiene por norma dar un paseo todas las mañanas.

Ve bu hayatımı daha iyi bir hâle getirdi.

y eso le ha dado significado a mi vida.

O, onu ebeveynlerimle tanıştırmak için bizim eve getirdi.

Ella lo trajo a nuestra casa para que conociera a mis padres.

Her şeyi öncekinden 100 kat daha iyi hâle getirdi.

fue la misma genta que luego la reconstruyó 100 veces mejor que antes.

Ticinus'ta ki büyük yenilgisi Roma için ağır sonuçlar getirdi:

Su derrota en Ticinus tiene importantes consecuencias para Roma:

Pratik ve insancıl yaklaşımı saygı kazandı ve sonuçlar getirdi.

Su enfoque práctico y humano ganó respeto y produjo resultados.

Ve müteahhitleri karmaşık Apollo uzay aracının tasarımını aceleye getirdi.

y sus contratistas habían apresurado el diseño de la compleja nave espacial Apolo.

Para kaybı onun yurt dışına gitmesini imkansız hale getirdi.

La falta de dinero le hizo imposible irse fuera.

Merak kediyi öldürdü ama hoşnutluk onu yaşama geri getirdi.

La curiosidad mató al gato, pero la satisfacción le devolvió a la vida.

- İhtiyacım olan kitabı getirdim.
- O ihtiyacım olan kitapları getirdi.

Él ha traído los libros que yo necesitaba.

Son zamanlardaki kahve kıtlığı birçok sorunu da beraberinde getirdi.

La reciente escasez de café provocó muchos problemas.

Chris ona bir hediye getirdi ve cesurca ona verdi.

Chris le compró un regalo a ella y sacó el valor para dárselo.

O parka giderek parkı kendisi için bir araç haline getirdi.

Ir al parque se convierte en un vehículo para él.

Onun ölümünün 24 saati içinde onu yakarak kül haline getirdi.

Ella lo cremó a 24 horas de su muerte.

Uzay aracının ağır, çok parçalı ambarının tasarımı kaçmayı imkansız hale getirdi.

El diseño de la pesada escotilla de varias piezas de la nave hizo imposible escapar.

Ama en azından NASA için Apollo 8'in başarısı umut getirdi.

Pero al menos para la NASA, el éxito del Apolo 8 trajo esperanza.

- Devrim yeni bir çağ getirdi.
- Devrim yeni bir döneme öncülük etti.

La revolución introdujo una nueva era.

Geçen ay bizim yirmi yaşındaki kızımız bir kız bebek dünyaya getirdi.

- El mes pasado, nuestra hija de 20 años dio a luz una niña.
- El pasado mes nuestra hija de veinte años dio a luz a una pequeñina.