Translation of "ということで" in Turkish

0.020 sec.

Examples of using "ということで" in a sentence and their turkish translations:

脳が変わる」ということです

beyninizi değiştirebiliyor olmanız.

努力をするということです

seyircimle hakiki bir ilişki kurmak.

どう管理するかということです

Kontrol.

必ずということではありません。

Herhangi bir söz vermedim.

重要な役割を担うということです

geliştirmeye başlamak için harika bir yerdeyiz demektir.

個人差が表れているということです

gösterdiğinden gerçekten emin oluyoruz.

草も存在しなかった ということです

bu da demek oluyor ki hiç çim mevcut değildi.

判断する傾向が強い ということです

onun olabilirliğini daha mümkün görüyoruz.

ある意味 見つけたということですが

Yani, kısmen onu buldu.

彼は病気ということで会社を辞めた。

O hasta olduğundan dolayı şirketten ayrıldı.

「価値あることする」ということでした

değerli olan şeyi yapmak.

それは 美しさを見直すということです

Güzelliği yeniden tanımlamak için daha iyi bir sebebim vardı.

他の人もしないだろうということです

muhtemelen başka kimse onun peşine düşmez.

60万人に1人の外科医 ということです

Yani her 600.000 insan için tek bir cerrah.

それだけでは不十分だということです

Bu yeterli olmayacak.

自分の体の専門家になる ということです

Kendi vücudunuzun uzmanı olmakla alakalı.

その後の選択を 変更するということです

ne yapılması gerektiği hakkındaki fikirlerini değiştiriyorlar.

ということで 2つ目の ステップも機能しません

Yani bence ikinci adım da işe yaramıyor.

つまり世の中を良くする ということです

yani dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek demek.

万能な学習アプローチは存在しない ということです

öğrenmeye uyan tek bir yaklaşım yok.

かなり良い答えで 手を打つということです

veya gayet iyi bir sonucu kabullenmeye razı olmayı değil.

それでは、あなたは来ないということですか。

O, gelmeyeceğin anlamına mı geliyor?

彼らに頼り続ける 理由はないということです

onlara güvenmenin bir anlamı yok.

常に次のビジネス環境を 心配しているということで

gerçekten sırada ne olduğu endişelendiriyor.

現在のキャリアアドバイスの 重点は ずれているということです

Günümüzde kariyer tavsiyeleri yanlış şey üzerinde yoğunlaşıyor.

経済システムの再生産性が 危うくなるということです

sistemin yeniden üretme kapasitesini riske atmış olurdunuz.

リスクは何倍にも膨れ上がっていく ということです

riskler katlanmaya başlıyor.

もっと真剣に 考えてみてほしいということです

Kendinizi ciddiye almaya başlamanızı istiyorum.

12.5億人が貧困から 抜け出したということですが

Bu da 1,25 milyar insanın yoksulluktan kurtulduğu anlamına gelir

石油の特質の一つは水に浮くということである。

Yağın özelliklerinden biri suda yüzmemesidir.

問題はどこに駐車すればいいかということです。

Nereye park edeceğime karar vermede sorun yaşıyorum.

その他の要因の方が より重要だということです

becerilerinizin ne olduğu zihniyetinizin ne olduğu gibi.

神経可塑性のパターンに 個人差が大きいということです

gelişiminde başlıca engel olduğunu fark ettim.

脳が心のあらゆる面を 作っているということです

Zihninizin her yönünü beyniniz yaratır.

自尊心と自意識は とるにたらないということです

Değerimizin ve bilincimizin önemsizliği.

それは強欲さは 良いものではないということです

Açgözlülük iyi değildir.

それが ただの古い工場では ないということでした

buranın yalnızca eski bir fabrika olmamasıydı.

私の甥は、まだ若いということで勘弁してもらった。

Yeğenim hala genç olduğu için affedilmiş.

ほかに選ぶ道がないということで意見が一致した。

Başka seçenek olmadığını kabul ettik.

問題は彼が信用できるかどうかということである。

Sorun ona güvenilip güvenilmeyeceğidir.

乗りかかった船ということでやっていく所存です。

Buraya kadar geldim artık, o yüzden devam edeceğim.

これが「自分の悪戦苦闘を信じなさい」 ということです

İşte bu yüzden "Mücadelenize güvenin" diyorum.

なぜ恐竜はあんなに繁栄できたのか ということです

dinozorların nasıl bu kadar başarılı olduğudur.

未来が決まっているかのようだ ということでしょう

geleceğin aslında belirlenmiş olduğuyla ilgili bir görüşü işaret eder.

繋がりは私だけが 作るものではないということです

o da bu ilişkinin sadece bana bağlı olmadığı.

ますます安易にリスクを 冒すようになるということです

risk almaya devam etmeleri bir o kadar kolaylaşıyor olmasıydı.

自分の言葉で歓びや満足を 定義するということです

Kendi ifadelerinizle haz ve tatmini tanımlamakla ilgili.

この地域の住民が 直接影響を受けるということです

direkt olarak etkilenecek.

これが傷を治すのに 不可欠であるということでした

ve yara iyileşmesi için kesinlikle çok önemliydi.

奇跡そのものは 紙の上では 起きないということです

asıl sihir kağıt üzerinde olmuyor.

元々その風を予期しても いなかったということです

Ancak bu rüzgarlar ilk etapta beklemediğimiz rüzgarlardı.

問題は彼女が信用できるかどうかということである。

Sorun ona güvenilebilip güvenilemiyeciğidir.

地球上のすべての人が感染しやすいということです。

Yani neredeyse gezegendeki herkes hassas.

人々の移動は、感染が続く原因となるということです

popülasyonların hareketi sürekli yayılmanın yakıtıdır.

- 問題は私達が金不足ということです。
- 問題は私たちが金不足であるということです。
- 困ったことに、私達はお金が不足している。

Sorun şu ki paramız az.

実際意図したように 機能しているのかということです

istendiği gibi çalışıp çalışmadığı.

笑わせるために 自分の話をしてきたということでした

hikayelerimi güldürmek için anlattığımı fark ettim.

周りの環境も プレッシャーに 勝てるかに影響するということです

çevresel faktörlerden de kaynaklanır.

今度は12万平方メートルの アスファルトの更地が出来たということです

arka bahçelerinde 30 dönüm asfalt olması demek.

具体的な意味を 持たせてしまいがちだということです

nasıl da istekli olabileceğimizle ilgili.

月で問題となるのは 現地の材料は何かということです

Ay'daki problem şu, yerel malzeme ne?

首相の話では今月の祭り中止になったということです。

Başbakana göre, festival, bu ay iptal edilir.

そういう力をつけることに 専念しようということです

ve dünyayı daha iyi bir yer hâline getirecek bir şey.

- それは私たちの関係を終わらせたいということですか。
- それは我々の関係を終わらせたいということですか。
- それって、別れたいってこと?

Bu ayrılmak istediğin anlamına mı geliyor?

ヒップホップが状況を好転させうる 1つのアートの形だということです

işleri nasıl tersine çevirdiğini size gösterebilirim.

そして教育者中心の組織が もっと必要だということです

ve eğitimci merkezli organizasyonlara ihtiyacımız var.

そのような農場でも 大量の食料生産が可能だということで

bu çiftlikler, en büyük tesislerde

まずは 大気汚染に関する知識を 得るべきだということです

hava kirliliği hakkında bir şeyler öğrenmem gerektiğini biliyordum.

それが自分を変えることへの挑戦となると いうことでした

kendimizi değişmeğe mecbur olduğumuzu göstermek için kullanıyor.

彼は決心を下すのに長く時間がかかるということで有名だ。

Geç karar vermesiyle ünlüdür.

だからと言ってわたしがそれをやめるということではない。

Bu, o hareketi yapmayacağım anlamına gelmiyor.

目が覚めているということは、生きているということである。

Uyanık olmak hayatta olmaktır.

私たちを取り巻く世界が 憎しみを植え付けるということです

çevremizdeki dünya tarafından nefretin öğretildiğini söylüyor.

私の提案は、もっと多くの木を通りに植えようということです。

Benim önerim caddeler boyunca daha fazla ağaç ekilmesidir.

私の第一印象は、彼は如才ない政治家であるということでした。

Benim ilk izlenimim onun anlayışlı bir politikacı olduğu yönünde.

コブさんの帰るのを待ちわびている唯一の人間、ということです。

Bayan Cobb'un dönüşünü dört gözle bekleyen tek kişi.

自分のことを美しいと感じる女性は 全体の2%だということです

Kadınların sadece yüzde ikisi kendilerini güzel buluyordu.

これは突き詰めれば 女性がもっと いいセックスをするということでも

Bu sadece kadınların daha çok, daha iyi cinsellik yaşamasıyla alakalı değil.

企業の目的は単に株主利益の 最大化だけではないということです

İş birliğinin amacı, yalnızca hissedarları zengin etmek değildir.

すぐに分かったことは 私たちは海をよく知らないということです

Çabucak öğrendiğim ki pek fazla bir şey bilmiyoruz.

リラックスしたい時にどんなことをして 過ごすのを選ぶか?ということです

Rahatlamak istediğinde ve boş zamanında ne yapmak istersin?

私の物理学の宿題とそれほど大きな 違いはないということでした

benim fizik ödevimden daha farklı olmadığı ortaya çıktı.

私たちには相違点よりも共通点のほうが ずっと多いということです

Farklı olduğumuzdan çok daha benzeriz.

この病原体から身を守る防御力は、誰も持っていないということです。

Kimsenin doğal bir bağışıklığı yok.

多くの場合 学校制度が社会の分断を 固定化させているということです

ve çoğunlukla okul sistemimiz sosyal bölünmeyi sürdürüyor,

それらの事実について言い争うことは 個人攻撃になるということです

gerçeği tartışmak kişisel bir saldırıdır.

クレームは来ていないので、よくできているということではないかと思います。

Hiç kimse şikayet etmediği için oldukça iyi bir iş yaptığımızı farz ediyorum.

抗体を持っている人口が多いほど、弱い人たちを守れるということです。

Daha fazla aşılanmış insan, o kadar fazla virüse karşı hassas olanları koruyabilir.

これは最良の本ではないにしても、そうした本の一冊だということです。

Onlar bunun en iyisi olmasa da, en iyi kitaplardan biri olduğunu söylüyorlar.

- 問題はお金がないということです。
- 困った事に私たちはお金がありません。

Sorun paramızın olmamasıdır.

もし花瓶がみつからなければ、ジョンがそれを盗んだということで責められるだろう。

Vazo bulunmuyorsa, John onu çalmakla suçlanabilir.

私の持論の一つは、物事は少しはなれたところから見るべきだということである。

Benim bir evcil hayvan teorim şeylerin uzaktan görülmesidir.

自分の体や体のイメージを自分のものとして 取り戻さなくてはならないということです

benimsemem ve sahiplenmem gerektiğini böyle fark ettim.

インフルが1.3ということは、一人の感染者につき、1−2人が感染してしまうということです。

Gribin R-sıfır'ı 1.3 ise, bu demektir ki her kişi 1 - 2 kişiyi hasta edebilir.

彼らはそれをどのようにすればいいかということでは意見の一致が見られなかった。

Onun nasıl yapılması gerektiğini kararlaştıramadılar.

- 要するに彼らは若すぎるということだ。
- 要は、彼らがあまりに若すぎるということです。

Konu onların çok genç olmalarıdır.

- 私のおいは若さに免じて許された。
- 私の甥は、まだ若いということで勘弁してもらった。

Yeğenim gençliğinden dolayı affedildi.

買い手市場とは、ものが豊富で、買い手は広い選択範囲を持ち、かつ価格が低い市場ということである。

Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

More Words: