Translation of "Kültürel" in English

0.020 sec.

Examples of using "Kültürel" in a sentence and their english translations:

Kültürel hoşgörü, kültürel güvenlik,

cultural tolerance, cultural safety,

Kültürel ödenek nedir?

What is cultural appropriation?

Bu yolla, kültürel kimlik

In this way, cultural identity

Bu kültürel bir şey.

It's a cultural thing.

O kültürel toplantılarına katılır.

She attends cultural meetings.

Biz kültürel haftaları severiz.

We like the cultural weeks.

Bu, bağımsızlığın kültürel mirasıdır.

This is the cultural inheritance of independence.

Ayrıca kültürel bir sorun var.

Another problem is cultural.

Kültürel olarak Yunan değiller sonuçta."

Culturally, they're just not Greek."

Ve kültürel uyanış yaraları taşıyorlar.

economic booms, cultural awakenings.

Kültürel düşüncenin temeli merak duygusudur.

Curiosity is the beginning of a cultural attitude.

Kültürel dönüşüm olmadan insanlık gelişmez.

There won't be a better humanity if there is no cultural transformation.

Kültürel törenler ve benzeri şeyler.

cultural rites and stuff.

Kültürel görecelikle ne demek istiyorsun?

What do you mean by cultural relativism?

Kültürel miras gelecek nesillere aktarılır.

A cultural heritage is handed down to posterity.

Kendini birçok kültürel etkinliklere adadı.

He devoted himself to many cultural activities.

Firmamız farklı kültürel etkinlikleri destekler.

Our company supports several cultural events.

O model, kültürel farklılıkları silemez.

That model cannot erase cultural differences.

Kültürel ödenek bir şey değildir.

Cultural appropriation isn't a thing.

Ejderha, Çin'in kültürel amblemlerinden biridir.

The dragon is one of the cultural emblems of China.

Kültürel görecelik zehirli bir fikirdir.

Cultural relativism is a toxic idea.

Okinawa, Japonya'dan kültürel olarak farklıdır.

Okinawa is different from Japan culturally.

Kültürel eleştirmen ve müzik gazetecisi Touré

Cultural critic and music journalist Touré

"sosyal ve kültürel bir yapı" idi.

"A social, cultural construction."

Kültürel binalar bir merak duygusu uyandırmalıydılar.

They should create a sense of curiosity.

Kültürel bir bina yapmanın yolu budur.

This is the way to create a cultural place.

Yok, ayrıca kültürel faydaları da var.

itself, but there are also cultural benefits.

Dilimiz, kültürel kimliğimizin önemli bir parçasıdır.

Our language is an important part of our cultural identity.

Kültürel görecelik zehirli bir fikir değildir.

Cultural relativism is not a toxic idea.

Kültürel görelilik yararlı bir araç olabilir.

Cultural relativism can be a helpful tool.

Regl hakkında konuşmak bile kültürel bir tabu.

especially in a culture that values virginity.

Hollywood tarzı kültürel dans açıkça batılılara amaçlanmıştır.

The Hollywood-style cultural dance was clearly aimed at westerners.

Sanıyorum ki bu tür tercihler çoğunlukla kültürel.

I presume such preferences are mostly cultural.

Biz problemi kültürel farklılıklar ışığında düşünmek zorundayız.

We have to consider the problem in the light of cultural differences.

Kültürel kalıntılarımıza değer verin; hepsi bizim görevimizdir.

Cherish our cultural relics; it is all our duty.

Bir taşı hayata geçirmek için gerçekleştirilen kültürel ritüel.

it was the cultural ritual of bringing a stone to life.

Ailenin kültürel geçmişini göz önüne almak çok önemlidir.

It is very important to consider the cultural background of the family.

Hiçbir kültürel geçmiş, sanatı anlamak için gerekli değildir.

No cultural background is necessary to understand art.

Londra ekonomik ve kültürel sebeplerden ötürü çok önemliydi.

London was very important for economical and cultural reasons.

- Esperanto, kültürel ve entelektüel alanda ufkumu genişletmeme yardımcı oldu.
- Esperanto benim entelektüel ve kültürel ufuklarımı genişletmeme yardımcı oldu.

Esperanto helped me broaden my intellectual and cultural horizons.

Dünya vatandaşı olarak, kültürel engellerin üstesinden gelmenin yollarını biliyorum.

As a citizen of the world, I know ways of overcoming cultural barriers.

Üniversitedeki öğrencilerin bu şekilde kültürel ufuklarını genişletme olanağı var.

In this way, the students of the University have the opportunity to expand their cultural horizons.

Esperanto, kültürel ve entelektüel alanda ufkumu genişletmeme yardımcı oldu.

Esperanto helped me broaden my intellectual and cultural horizons.

- Sami kültürel Müslüman.
- Sami sosyolojik Müslüman.
- Sami tatlısu Müslümanı.

Sami is a cultural Muslim.

Fakat yine de bu fiziğe ilişkin kültürel algımızda yer almamakta

And yet it's not included in our cultural perception of physics,

Kültürel etkinlikler İngiltere'nin muhafazakar fikirlerine tepki için iyi bir yoldu.

Cultural activities were a good way to react to the conservative ideas of Britain.

Bu müze Kelt dönemi kültürel eserlerinin muhteşem bir koleksiyonuna sahiptir.

That museum has a superb collection of Celtic era cultural artifacts.

Doğu ve Batı Almanya arasında hala çok kültürel farklar var.

There are still many cultural differences between East and West Germany.

Yazar Hollandalı ve Amerikalı öğrencilerle çalışırken hangi kültürel farklılıkları buldu?

What cultural differences did the author find in working with Dutch and American students?

Başka bir kültürü yargılamadan önce kültürel göreceliği hesaba katmak önemlidir.

It's important to take cultural relativism into account before judging another culture.

Çoğu batılının kültürel ufku Led Zepplin'in Cashmere şarkısıyla sona erer.

Most westerner's cultural horizons end with Led Zepplin's Cashmere song.

Bu eşsiz koleksiyonun kültürel değeri maddi değerinden çok daha büyük.

The cultural value of this unique collection is far greater than its material value.

Teksas'ın ekonomik büyümesi büyük oranda etnik ve kültürel çeşitliliği çekti. Austin

Texas’s economic boom has attracted a great deal of ethnic and cultural diversity, contributing

Bir ülke tarafından üretilen kağıt miktarı onun kültürel standartlarıyla yakından ilişkilidir.

The amount of paper produced by a country is closely related to its cultural standards.

Evet, Güney Kore büyük bir güç! Sadece kültürel seviyede değil ama ekonomik

Yes, South Korea is a big power: not only at the cultural level but also at the economic

Tatoeba, doğum yeri olan Fransa'da kültürel ve sosyal bir olay haline geldi.

In France, its birthplace, Tatoeba became a cultural and social phenomenon.

İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.

As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.

Matematik hiçbir ırk veya coğrafi sınır tanımaz; matematik için, kültürel dünya tek ülkedir.

Mathematics knows no races or geographic boundaries; for mathematics, the cultural world is one country.

Kuzey Afrikalılar az çok İtalyanlar gibidirler. Hepimiz Akdeniz çevresinde yaşayan insanlarız ve birçok kültürel özellikleri paylaşırız.

North Africans are more or less like Italians. We're all people who live around the Mediterranean Sea and we share many cultural traits.

Her şahsın, cemiyetin bir üyesi olmak itibarıyla, sosyal güvenliğe hakkı vardır; haysiyeti için ve şahsiyetinin serbestçe gelişmesi için zaruri olan ekonomik, sosyal ve kültürel hakların milli gayret ve milletlerarası işbirliği yoluyla ve her devletin teşkilatı ve kaynaklarıyla mütenasip olarak gerçekleştirilmesine hakkı vardır.

Everyone, as a member of society, has the right to social security and is entitled to realization, through national effort and international co-operation and in accordance with the organization and resources of each State, of the economic, social and cultural rights indispensable for his dignity and the free development of his personality.